Değerli Konuklar,
Sizi, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu güzel organizasyonda sizinle bir arada bulunmaktan memnuniyet duyuyorum.
Sevgili Orhan’ın Turquality ile ilgili konuşmasını keyifle dinledim. Türk şirketlerinin ve dolayısıyla günün sonunda Türkiye’nin marka değerinin yükselmesinin önemine değinen harika bir sunum oldu.
Bir futbolsever olarak çok sevdiğim bir söz var; “Form geçicidir, ama kalite kalıcı.” Türkiye gibi köklü ve kendi bölgesinde örnek gösterilen ülkelere çok yakıştığını düşündüğüm bir sözdür. İçinde bulunduğumuz dönemde, bu söz daha da anlam kazanıyor.
Şirketlerimiz, sektörlerimiz, ekonomimiz gerek dahili, gerekse harici sebeplerle zaman zaman formdan düşse de, insanlarının ve ilkelerinin kalitesinden ödün vermeden bugünlere geldiler.
Ülke olarak kaliteyi besleyen niteliklerimiz her zaman çok çeşitli oldu.
- Genç ve dinamik bir nüfusa sahip olma özelliğimizin,
- Yeniliklere uyum sağlama hızımızın,
- Çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkma vizyonumuzun gücünden daima faydalandık.
Bundan sonra da böyle olacağına inancım tam. Ama bunlar artık tek başına yeterli değil. Dijitalleşmeyle birlikte hızla şekillenen geleceği yakalamak için mutlaka yeni beceriler kazanmamız gerekiyor.
Sevgili Dostlar,
2000’li yılların başından itibaren hızla gelişen teknoloji, bugün artık hayatın vazgeçilmez bir parçası. Günler hala 24 saat ama sürekli ilerleyen teknoloji, geleceği her gün daha da hızlı getiriyor. Gündem daha hızlı değişiyor. Birkaç sene önce hayal bile edemediğimiz teknolojiler, bugün hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Geçen sene robotları konuşurken bu yıl robotların hukukunu, makine avukatlığını tartışıyoruz.
Yakın bir zamana kadar, bizimle aynı ekonomi rakamlarına sahip olan ülkeler, bugün, sanayide dijital dönüşümün başarı hikayelerini yazıyorlar.
Bu çağda, yaratıcı ve yenilikçi vizyona sahip ülkeler, dijital teknolojiler sayesinde yarına “daha hazır” olacaklar.
Gelişen internet ve sensör teknolojileri sayesinde daha önce hiç olmadığı kadar fazla veri üretilmeye başlandı. Sensör fiyatlarının %40’a varan oranda düşmesiyle, 1 GB veri maliyeti de yaklaşık %80 oranında azaldı. Bu verileri depolamanın maliyeti de giderek düşüyor.
Bulut altyapısı maliyetleri, beş yıl öncesinin 20’de birine indi. Veri analizi için kullanılan işlemci gücü ise artış eğiliminde. Artan işlem hızlarıyla kompleks analizleri mümkün kılan teknoloji dostu programlar geliştiriliyor. Yapay zeka ve akıllı sistemler, artık bilim - kurgu filmlerine konu olmaktan çıktı. Artık hem üretim sanayinin hem de hayatlarımızın içinde!
Neticede dijital teknolojiler gittikçe ucuzlayarak daha erişilebilir hale geliyor. Öte yandan, siber saldırılar karşısında güvenlik çözümlerinin iyileştirilmesi, acil durum senaryoları ve önleyici tedbirler tartışılıyor.
Sevgili Dostlar,
Dijital teknolojiler enerjiden sağlığa, hizmetten tarıma birçok farklı sektörü etkiliyor. Çeşitli sektörlerden dostlarımla bu konuları konuştuğumuzda, genellikle “Sunucularımızı yeniledik, yeni bir dijital altyapıya geçtik, dönüşümü yakaladık” yorumlarını duyuyorum.
Ancak, dijitalleşme, sadece teknoloji kullanımının artırılmasıyla sağlanamaz. Teknoloji kullanımı, dijitalleşme için gerekli, fakat yeterli değildir. Dijital dönüşümü yakalamanın yolu, yeni teknolojilerin kullanımıyla rekabet avantajı sağlayacak, verimlilik ve büyüme getirecek inovatif iş modelleri, ürünler, hizmetler ve müşteri deneyimleri yaratmaktan geçiyor.
Bu nedenle, kurumlarımızın güçlü dijital stratejilerinin olması ve inovatif bakışın kurum kültürü haline gelmesi gerekiyor. Kurumun tümünü bu kültürel dönüşüm sürecine dahil edecek “dijital vizyona sahip liderler” bu nedenle kilit önemde. Hepimiz aynı gemideyiz ama rüzgarı yakalayan liderler, geminin seyrini değiştirecekler.
Değerli Konuklar,
"Sanayi 4.0" tanımı bu günlerde dillerden düşmüyor. Çünkü, Sanayi Devrimi’ni yakalamak, çağımızda ülkelerin en önemli büyüme stratejilerinden biridir. Bizim de potansiyelimizi kullanmamız gerek. Ülkemizin sanayide dijital teknoloji yetkinliğinin belirlenmesi ve hangi teknolojilerde rekabet gücümüzün yüksek olduğunun analiz edilmesi, bu aşama için kritik öneme sahip.
Bir süre önce, Boston Consulting Group işbirliğinde hazırladığımız “Türkiye’nin Sanayide Dijital Dönüşüm Yetkinliği Raporu”nu kamuoyuyla paylaştık.
Bu raporda önemli bulgular saptadık.
- Şirketlerin çoğunluğu, sanayide dijital dönüşüm konusunda bilgi ve ilgi seviyelerinin yüksek olduğunu belirtirken, dönüşüme hazır olduğunu düşünen şirketlerin oranı nispeten daha düşük.
- Sanayi şirketlerinin dijital dönüşüm uygulama alanlarında henüz pilot projeleri gerçekleştirme aşamasında olduğu görülüyor.
- Şirketlerin özellikle strateji ve yol haritası ile yönetişim yetkinliklerinin düşük olduğu görülüyor.
- Şirketler, dijital dönüşümün önündeki en büyük engellerin yatırım maliyetlerinin yüksekliği ve yatırımın geri dönüş belirsizliği olduğunu belirtiyor.
Bu sonuçlar bize, 4. Sanayi Devrimi noktasında şirketlerimizin halen planlama döneminde olduğunu gösteriyor. Treni yakalamak için, artık bu yatırımları belirli hedeflere yönlendirmemiz ve değer yaratmaya odaklanmamız gerekiyor.
Sevgili Dostlar,
Dijital dönüşüm aslında toplumsal bir devrimdir. Dolayısıyla temelinde “insan" vardır. Yeni beceriler gerektiren teknoloji çağında “yetenek açığı”, bugün artık dünyanın meselesidir. Çalışanların neredeyse 6 ayda bir yeniden eğitim yoluyla yeni bir beceri edinmesi gerekliliğinden söz ediliyor. Mevcut işgücünün yetkinliklerinin geliştirilmesi için uzun vadeli stratejik istihdam ve eğitim politikaları geliştirmeliyiz.
“Yetenek darboğazı” kapımızda. Bunun üstesinden gelmek için, işgücü üzerinde uzun vadeli etki analizi ve stratejik işgücü planlaması bir diğer reform alanı olarak ortaya çıkıyor. Özel sektörün mevcut insan kaynağına yatırımını artırması gerektiğinin de bilincindeyiz.
Yeni nesilleri yetiştirecek eğitim sistemimizle, gençlere sorgulama, analiz, disiplinlerarası düşünme ve dijital beceriler gibi 21. yüzyıl yetkinliklerinin kazandırılması gereğini her fırsatta vurguluyoruz. Eğitimde fen, teknoloji, mühendislik, matematik + sanat, yani STEM+A yaklaşımının okul öncesinden itibaren benimsenmesi, çocuklarımızı, dijital bir geleceğe en iyi şekilde hazırlamaya yardımcı olacaktır.
“Geleceğin Türkiyesi”, bugünü geleceğin anlayışıyla yaşayan bir toplumla mümkün. Rekabet deyince ülke sınırlarını değil, küresel ve hatta evrensel, büyük resmi gören sanayiyi geliştirmeliyiz. Kısaca, geleceğin Türkiyesi için, yeni bir kalkınma hikayemiz olmalı.
Ve bunu hızla hayata geçirmeliyiz. Ve, TÜSİAD olarak biz, Türkiye’nin yeni hikayesinin “Sanayinin Dijital Dönüşümü” üzerinden yazılacağına inanıyoruz.
Sevgili Dostlar,
Gelin, Türkiye küresel gelişmelerden nasıl etkileniyor, bir miktar buna da değinelim.
Küresel büyüme, yeniden canlanmaya başladı. Ticaret hacmi artıyor ve rekabet giderek kızışıyor. Avrupa ve Amerika ekonomilerinin de ısındığını, para politikalarının normalleştiğini ve faiz artırımlarının gelmeye başladığını gözlemliyoruz.
Bununla birlikte, korumacılık ve ticaret savaşlarının küresel büyüme açısından bir risk oluşturduğu da ortada. Dünya ekonomisi zaman zaman bu tür dönemlerden geçmiş olsa da, küreselleşme kendini onararak ve eksiklerini gidererek bir şekilde hep devam etmiştir. Günümüzde teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişirken, dijitalleşme sınırları ortadan kaldırıp tüm dünyayı sararken, korumacı politikaların sürdürülebilirliği gerçekçi değildir.
Küreselleşmenin eksikleri var. Bunu hepimiz kabul ediyoruz. Ancak içinden geçtiğimiz bu zorlu dönemde içe kapanmacı, korumacı politikalar sorunlarımızı çözmez, tersine derinleştirir. Korumacılığın ve radikal eğilimlerin yükselttiği tansiyon, iyi yönetişim ve diyalog yoluyla aşılmazsa, gerek sosyal gerekse ekonomik anlamda toplumların göreceği zarar çok daha büyük olacaktır.
Değerli Konuklar,
Bu noktada ülkemizin ekonomik performansına da göz atmakta fayda var.
Küresel ekonominin canlanmasıyla, 2017 yılında Türkiye ekonomisinde %7,4 ile son dört yıldaki en yüksek büyüme oranını elde ettik. İhracat, küresel büyümenin de etkisiyle güçlü bir şekilde arttı. En büyük ihraç pazarımız, her zamanki gibi yine Avrupa oldu. İçeride alınan talep artırıcı önlemler ise tüketim kanalından büyümeye katkı sağladı. İnşaat yatırımlarınınsa hala makine teçhizat yatırımlarının önünde olduğunu görüyoruz.
Yüksek büyüme oranını konuşurken, bunun getirdiği riskleri de tartışmamız gerekiyor. Kredi Garanti Fonu ve vergi indirimleri gibi politikalar, hem enflasyon oranında hem de dış borcumuzda artışa neden oldu. Bu açıdan, yüksek büyüme, finansal kırılganlıklarımız üzerinde maalesef artırıcı bir etki yarattı.
2018 yılında iç talebi zorlamaktan çok, ihracat ağırlıklı ve daha dengeli bir büyüme politikasına ihtiyacımız var. İç talep ve kredi artışı yeniden yükselirse, yurt dışından yeterli fon bulmakta sıkıntı yaşanabilir. Kur ve faizler üzerinde baskı artarak devam edebilir. Ki yeteri kadar baskı var!
Doğrudan yabancı yatırımların zayıf seyrettiği, sıcak paranın da artık Türkiye’yi diğer gelişmiş ülkelere kıyasla çok daha riskli görmeye başladığı bir ortamdayız. Son günlerde Rusya’da başlayan piyasa dalgalanmasının bizim piyasaları da ne kadar hızlı etkilediği ortada.
Böyle bir ortamda, para politikasının ve mali politikanın enflasyonu düşürücü yönde çalışması ve yatırımcıların finansal istikrarın sağlanacağı yönünde güvenlerinin kazanılması çok önemli hale geldi.
Büyümeyi, üretimi, yatırımları artırmak için şu anda en çok ihtiyacımız olan üç şey reform, istikrar ve güvendir. Aynı zamanda, tarihin bize çok net olarak verdiği dersler ispat ediyor ki; Türkiye’yi dünya siyaseti ve ekonomisinde etkili kılan en büyük güç kaynakları her zaman demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve özgürlükler olmuştur.
Değerli Konuklar,
Türkiye’de dijital dönüşümün başarıyla gerçekleştirilmesi için gerekli potansiyele sahibiz. Atmamız gereken ilk adım, kamu, özel sektör ve akademi dahil tüm paydaşların aktif rol alacağı sürdürülebilir bir ekosistem oluşturmak olmalıdır.
Bu doğrultuda:
- Teknoloji kullanıcısı şirketlerin stratejik yatırımlar konusunda yetkinliklerinin artırılmasına,
- Şirketler ile teknoloji tedarikçileri arasında köprü kuran yapıların oluşturulduğu bir ekosistemin kurulmasına ihtiyaç var.
Sevgili Dostlar,
Formumuz dönem dönem değişse de, kalitemizin daima yüksek olması için dijital dönüşümü bir Türkiye projesi olarak benimsemeliyiz. Türkiye’nin yeni kalkınma hikayesi, şirketlerin ya da bireylerin tek tek üstlenebileceği bir sorumluluk değil, esasında bir seferberliktir.
Siz Türk Tesisat Mühendislerine, daha güçlü bir Türkiye’nin tesis edilmesinde büyük rol düşüyor. İnşa edeceğiniz en büyük proje budur.
Bu değerli etkinliğin, ülkemizin kalkınma süreçlerine katkı sağlaması temennisiyle hepinizi bir kez daha TÜSİAD Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.