Sayın Bakanım, Değerli Başkanlar, Saygıdeğer Basın Mensupları, Değerli Konuklar,
Sizleri, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. TÜRKONFED’in 21.Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’nde sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Sayın Bakanım, Değerli Konuklar,
Bildiğiniz üzere, ekonomimiz, 2017’nin ilk yarısında %5,1 oranında büyüdü. Bu, muazzam ve alkışlanacak bir başarı. Ekonominin çarklarının hızlı dönmeye devam etmesi elbette hepimizi çok memnun etti. Üçüncü çeyrekte de büyüme trendinin yükselerek devam edeceğine eminiz. Yılı çok büyük bir ihtimalle %6’nın üzerinde bir büyüme ile kapatacağız.
Yüksek büyüme, şüphesiz, iş dünyasının memnun olduğu bir sonuçtur. Ancak; iş dünyası için büyümenin yüksek olması kadar sürdürülebilirliği ve niteliği de bir o kadar önemli. Geçmişte hızlı büyüme uğruna finansal istikrardan ödün verdiğimiz dönemler oldu. Bunun, ekonomimizi ne kadar derinden sarstığını hep birlikte yaşadık. Bu ödünlerden kaynaklanan sorunların en önemlisi, malumunuz, enflasyon.
Çünkü, talep yönlü politikalar bir yandan büyümeyi hızlandırırken bir yandan da maalesef yüksek enflasyona neden oluyor. 2000’li yılların başında mali disiplinin sağlanması ile hızlıca tek haneye inen enflasyon oranı, yeniden kalıcı bir şekilde çift haneye çıkma eğilimi göstermeye başladı. Bu çift haneli durum, maalesef enflasyon hedefine olan inancı giderek azaltıyor.
Bu durum, Ekonominin bir çok alanda %80’ini oluşturan TSİAD üyeleri olarak bzlerinde çok canını yakıyor.
Hükümetimizin ekonomi politikalarının belirlenen enflasyon hedefiyle uyumlu olması doğal bir beklentidir. Kamu harcamalarında ve bütçede disiplinin devamı bunun ilk şartıdır. Büyümenin talep yönlü politikalardan ziyade, verimlilik artışını sağlayan reformlarla desteklenmesi ise enflasyonun belirlenen hedefe yaklaşmasına büyük katkı yapacaktır. Bu yaklaşım, aynı zamanda enflasyon ile mücadelede Merkez Bankası politikalarının etkinliğini de artıracaktır.
Ülkemizi kalıcı olarak %5 ve üzeri büyüme çizgisine oturtabilir ve enflasyonu tekrar tek haneye indirebiliriz. Burada şüphesiz reformlar çok önemli. Bu vesileyle, reform ajandamızı da gözden geçirmek ve canlandırmak için iyi bir zaman aralığında olduğumuza inanıyoruz.
Nitekim; geçtiğimiz yıl yaşadığımız hain darbe girişimi ve yoğun seçim takvimleri nedeniyle bu konularda şu ana kadar arzu edilen ilerleme kaydedilemedi. 11. Kalkınma Planı’nın hazırlıklarının da başlamış olduğu bu günlerde ekonominin temellerini sağlamlaştıracak, verimliliği artıracak adımların atılacağına dair güven tazelemek, yeniden şevkle reformlara sahip çıkmak gerekiyor. Kalkınma planı hazırlıklarına her zaman olduğu gibi TÜSİAD olarak katılıyor ve destek veriyoruz.
Sevgili Dostlar,
İstiyoruz ki artık sadece bu çeyrek ya da bu yıl yüzde kaç büyüdüğümüzü konuşmakla yetinmeyelim. Artık, bu yüzyılın, 21.yy’ın Türkiye’sini, ekonomisini, eğitimini, sanayisini, dijitalleşmesini, kurumlarını konuşalım. Kısa vadeli perspektiften çok, geleceğimize odaklanarak Türkiye için beraber yeni bir öykü yazalım.
Bu öyküyü sizlerle birlikte yazacağız. Ve eminim bu öykü 4.Sanayine dönük olacak.
Değerli Konuklar,
Orta gelir tuzağından kurtulup yüksek gelirli ülkeler arasına girebilmek için, istihdam yaratan ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme çok önemli. Ekonomiden bahsederken onu besleyen en önemli can damarlarından olan eğitime de kısaca değinmek isterim.
Bugün iyi bir eğitim sisteminin, dijital dönüşümün başarmanın, güçlü bir demokrasi ve hukuk devleti olmanın, ekonomiye getirisi, birkaç puanlık büyümeden çok daha değerlidir.
Haksızmıyım ?
Bana hak vereceğinize inanıyorum ki küresel rekabette daha güçlü bir Türkiye için, en kritik konu insan kaynağımızın niteliğidir. Eğitim;
- Ekonomik boyutta büyüme, rekabet gücü ve verimlilik artışı için,
- Sosyal boyutta ise katılımcılık, gelir dağılımı, yoksulluk, sosyal uyum ve çevrenin korunması gibi konuların merkezinde yer aldığı için,
tüm ülkelerde önemli bir reform alanını oluşturuyor.
Eğitime yapılan yatırımlar, özellikle de niteliği artıracak yönde yapıldığında uzun dönemli ekonomik büyümeye ve sosyal kalkınmaya muazzam bir katkı sağlıyor.
Beşeri sermayenin niteliğinin yüksek olması, ülkelerin yeni teknolojilere adapte olması bakımından da önem taşıyor. Temel dinamosu Dijital Dönüşüm olan 4.Sanayi devrimini yakalamak için, bu değişimi hem teknolojik hem de insani boyutlarıyla ele almak zorundayız.
Küresel rekabet gücü yüksek ve toplumsal refahı gelişmiş bir ülke olma yolunda ilerlerken; bilim, teknoloji, inovasyon ve üretimde seviyemizi yükseltmeye odaklanan bir eğitim sistemi, gerçekten de milli menfaat meselemizdir. İş dünyası olarak, eğitim konusunu sadece ekonominin değil, ülkemizin geleceğinin güvencesi olarak görüyoruz.
Değerli Konuklar,
Rekabette önde, güçlü bir ekonomik ve toplumsal yapıyı, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve değerleri ışığında kapsamlı demokratik ve yapısal reformlar ile inşa edebiliriz.
Toplumsal cinsiyet eşitliği de bu değerlerin ayrılmaz bir parçası ve destekleyicisi. Cumhuriyetle beraber bu alanda dünya ülkelerine nazaran çok daha erken adımlar attık. Bugün artık bu alanda eksiklik gördüğümüz her konuda aksiyon almaya devam etmeliyiz.
Kadınların başta eğitime, ekonomik hayata ve yönetim kademelerine katılım başta olmak üzere, toplumsal yaşamın her alanında eşit fırsatlara ve katılım düzeyine sahip olması, ülkemizin önceliklerinden biri olmalıdır. Kadınsız bir toplum nasıl düşünülemezse, kadınsız bir iş dünyası da düşünülemez.
TÜSİAD olarak uzun zamandır biz bunu şöyle dile getiriyoruz: “Tek kanatla geleceğe uçamayız”. Hem kamu ve siyasette, hem de özel sektörde daha fazla sayıda kadını yönetim kademelerinde görmemiz, çağdaş Türkiye’ye yakışan bir tablo olacaktır.
Değerli Konuklar,
Dijitalleşme, çağımızın en fütüristik temalarından biri. Biz fütürizmi “olumlu gelecek tasarımı” olarak kabul edip hayata bu şekilde bakıyoruz. Geleceği erken okuyan, geleceği tahmin edip buna göre pozisyon alanlar başarılı olur. 4. Sanayi Devrimi olarak da adlandırılan bu dönem insanlığın daha önce yaşadığı dönemlere kıyasla oldukça kapsamlı ve karmaşık. Henüz bugün tanıştığımız bir kavram yarın çoktan “geçmiş” olacak. Hızlı dijitalleşmenin getirdiği belirsizliklerle mücadele ederken daha çevik ve verimli davranan şirketler ayakta kalacak. Önümüzdeki yıllarda dijital dönüşüme ayak uydurabilen şirketler ile geride kalanlar arasındaki farkın daha da açıldığına yakından tanık olacağız.
Bu olgu yalnızca şirketler için değil, ülkeler için de geçerli. Dijital dönüşümün önemini kavrayamayan ve buna tam olarak hazırlanamayan ülkeler, küresel rekabet güçlerini kaybetme riski ile karşı karşıya. Ülkemizin de coğrafi konumu ve düşük işgücü maliyeti gibi özelliklerinin; dijital çağda, artık küresel rekabet gücü açısından sürdürülebilir ve yeterli olmayacağını kabul etmeliyiz. TÜSİAD olarak, Türkiye ekonomisinin geleceği için ivedilikle dijital dönüşümün bir parçası olmanın önemine inanıyoruz.
Bu dönüşümde özel sektör kadar kamuya da büyük rol düştüğünün bilincindeyiz. Gerek standartların oluşturulması, gerek etkili destek ve yatırım politikalarının oluşturulması, gerekse istihdam konusunda kamunun da kararlılıkla hareket ettiğini mumemnuniyetle takip ediyoruz.
Değerli Konuklar,
Ülkemizde bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarının yüksek olmasının, sürdürülebilir büyüme önünde önemli bir engel olduğunu biliyoruz. Ve bu bilinçle, az gelişmiş bölgelerde refahın artmasına nasıl katkı sağlanabilir, bölge yatırım ortamının iyileştirilmesi için neler yapılabilir konuları da TÜSİAD olarak sürekli gündemimizde.
Çünkü; bölgelerarası gelişmişlik farkını azaltarak;
- Rekabet gücü yüksek, Ekonomisi kuvvetli, Güçlü ve mutlu bir Türkiye!
hedefine ulaşmamız daha kolay gerçekleşecektir.
TÜSİAD olarak politika önerilerimize ilave olarak TÜRKONFED ile birlikte, öncelikle bu bölgelerimizdeki yerel firmaların, sonrasında da tüm KOBİ’lerimizin büyümesine katkı sağlayabilecek bir platform oluşturmak için bir çalışma başlattık. Ve Bölgelerarası Ortak Girişim Projesi, BORGİP Platformunu oluşturduk. Bu işin başında, ŞÜKRÜ ÜNLÜTÜRK gibi bir duayen ana sorumluluğu alarak, liderliğini yapıyor. Dolayısıyla BORGİP emin ellerde …
Bu çalışmalarımızda, bölgede çatışmaların sona ermesi ve kalıcı bir barış ortamı tesis edilmesine yönelik hükümetimizin o zaman başlattığı süreç en büyük motivasyon kaynağımız olmuştu. Süreç arzu edildiği şekilde ilerlemese de biz çalışmalarımıza devam ettik. O zaman hepimizde büyük heyecan ve umut uyandıran barış ve diyalog ortamını sağlayacak koşullara bir an önce dönmeyi arzu ettiğimizi de bu vesileyle paylaşmak istiyorum.
BORGİP Platformu ile hedefimiz az gelişmiş bölgelerimizdeki yerel firmaların yönetim becerilerini geliştirmek, onların nitelikli insan kaynağına erişimlerini sağlamak ve teknoloji kullanımlarını artırarak dijitalleşmelerini hızlandırmaktır. Çünkü; bu firmaların büyümelerine katkı sağlarsak, bölge refahının artmasına da önemli ve sürdürülebilir bir katkı sağlarız. Neticede ise, büyük resme bakarsak, ülke ekonomisine katkı sağlamış oluruz.
Değerli Konuklar,
Türkiye’nin siyaset ve ekonomi alanında dünyada sergilediği gücün en etkin kaynağı, demokrasi, hukuk devleti ve özgürlükler toplumu olma nitelikleridir.
Son zamanlarda, güvenlik ve özgürlük kavramları çok tartışılmaktadır. Çoğu kez biri olduğunda diğerinden vaz geçilmesi gerektiği gibi yanlış bir sonuca varılabilmektedir. Oysa özgürlük ve güvenlik birbirine zıt kavramlar olarak değerlendirilmemelidir. Olması gereken, güvenliği riske atmadan, özgürlüklerin sağlanmasıdır.
Hepimiz ülkemizin ciddi bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya olduğunda hemfikiriz. Bu konuda da hükümetimize her zaman tam destek veriyoruz. Ancak, Özgürlük-güvenlik dengesinde sürekli olarak güvenlikten yana tercih kullanmak, güvenliği sağlamak için gerçekçi bir yaklaşım değildir. Güvenlik ve özgürlüğün, birbirleriyle çelişen değil birbirini tamamlayan öncelikler olduğu bilinciyle hareket edilmesi milli menfaatlerimiz ve küresel rekabetteki gücümüz açısından kilit öneme sahiptir.
Bu nedenle güvenlik için gereken tüm tedbirler alınırken, siyaset ve uzlaşma imkanlarının yolu her daim açık tutulmalıdır. Unutulmamalıdır ki toplumsal ve siyasi sorunların çözümü, barış ve uzlaşma ile sağlanır. Bu vesileyle bir kez daha dile getirmek isterim ki “Uzlaşma asla yenilgi değildir.” İnanın uzlaşmadan korkmamak gerekir. Uzlaşmak gerçek anlamda yenilgi değil, aslında galibiyettir.
Değerli Konuklar,
Belirsizlikler ekonomi için iyi değildir. İstikrar, içeride ne kadar önemliyse, dış ilişkilerimizde de bir o kadar önemlidir. Son zamanlarda en büyük ticaret ortaklarımızla ve en yakın müttefiklerimizle dahi iş dünyasını şaşırtan beklenmedik gerilimler yaşıyoruz. Türkiye'nin ticari ve finansal istikrarı dış politikadaki istikrardan bağımsız değildir. Elbette ki dış politika kararları sadece ekonomik çıkarlara göre alınamaz ancak bu kararların ekonomide yaratacağı etkiler de göz ardı edilmemelidir.
Bu çerçevede size iki farklı öngörü örneği paylaşmak isterim.
- Batı ile ilişkileri güçlü, AB üyeliğine ulaşmak için üzerine düşen görevleri yerine getiren bir Türkiye’nin ekonomik öngörülebilirliği ile,
- İç ve dış siyasette Orta Doğulu yaklaşımıyla hareket eden Türkiye’nin ekonomik öngörülebilirliği
aynı olabilir mi?
İş dünyası olarak dış politikaya, sürdürülebilirlik, itibar ve refah yaratan boyutlarıyla yaklaşmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu boyutların herhangi birindeki bir zayıflık, dış politika başarımızı geriletir. Türkiye'nin bölgesel ilişkileriyle AB-ABD ile ilişkileri arasında bir tamamlayıcılık vardır. Bu çerçevede TÜSİAD olarak, Türk dış politikasının yeniden genel bir yönlendirilmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye’yi uluslararası alanda zorlayan ve uzun süredir çözümsüz kalan konularda ilerleme sağlanması, ülkemizin küresel bir aktör olma gayretlerine büyük katkı sağlayacaktır. Ancak bu sürecin belli bir tutarlılığa oturabilmesi için özellikle stratejik önceliğimiz olan AB sürecinin yeniden rayına oturması ve bunun için gerekli siyasal ve ekonomik reform sürecinin tekrar harekete geçirilmesi gerekir.
Değerli Dostlarım,
Sizlere paylaşmak istediğim güzel bir sözle konuşmama son vermek istiyorum.
“Hayatın %10’u başımıza gelenler, %90’ı ise onlara nasıl tepki verdiğimizdir.” Bu söz sadece insan hayatını değil, şirket ve ülkeler içinde geçerlidir. Ben burada ki örneğim güzel ülkemiz! Tepkilerimizi ve iletişimimizi yeniden düzenlemeliyiz! Yoksa kaybediyoruz. Ve kaybedeceğiz.
Dış ilişkilerde; Türkiye’nin önemli ticari ortakları ile başta olmak üzere ilişkileri iyileştirmeliyiz. Ekonomik istikrarımız, dış politikadaki istikrardan bağımsız değildir. Bunu unutmamalıyız.
İçeride kutuplaşmayı azaltarak, uzlaşmacı bir yaklaşım ile birlik ve beraberliği sağlamalıyız. Siyasi rekabet; kavga etmek, ötekileştirmek demek değildir. Hükümetlerden kapsayıcı ve kucaklayıcı bir yaklaşım beklemek bu ülkenin her vatandaşının hakkıdır. Burada yinelemek isterim, uzlaşma asla yenilgi değildir!
Konuşmama son verirken, bizlere sundukları bu sıcak ev sahipliği için, İÇASİFED, AKSİAD ve OSİAD’ın değerli başkanları ve üyelerine ve elbette TÜRKONFED’in kıymetli başkanına içten teşekkürlerimi sunuyorum. Değerli Bakanım katılımınızdan dolayı bizleri onurlandırdınız.
Hepinizi bir kez daha TÜSİAD Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.