ANSİAD’ın Değerli Üyeleri, Sevgili Konuklar, Saygıdeğer Basın Mensupları,
Sizi, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. ANSİAD’ın ev sahipliğinde, bu akşam Antalya’da sizinle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Sabahtan itibaren çok verimli ve keyifli bir gün geçirdik. ANSİAD tarafından düzenlenen Girişimcilik Günleri kapsamında Akdeniz Üniversitesi’nde pırıl pırıl gençlerimizle bir araya geldik. TÜSİAD olarak çok önem verdiğimiz ve özellikle gençlerimiz için çok destekleyici olmamız gerektiğine inandığımız girişimcilik konusunda, keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
ANSİAD’ın bu sene 15.’sini düzenlediği Girişimcilik Günleri’nin bu bağlamda, şehrin girişimcilik ekosistemine önemli bir katkı sağladığına inanıyorum. ANSİAD’ı tekrar tebrik ediyorum.
Değerli Konuklar,
Einstein’a bir gün, “Çocuklarımız nasıl zeki olur?” diye sormuşlar. Cevabı hem basit, hem bilgece: “Çocuklarınızın zeki olmasını istiyorsanız onlara masal / hikaye okuyun. Çocuklarınızın daha zeki olmasını istiyorsanız onlara daha fazla masal / hikaye okuyun”. Einstein, hayal etmenin değerini anlamıştı. Hayal kurmak, başarının ana yakıtıdır.
Bizim, bu ülkenin geleceği için “hayal etme sorumluluğu”muz var. Hiç kimsenin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğine inanmak kolaydır. Ama doğrusu, insanlar dünyayı değiştirirler. İnsanlar, geleceği şekillendirirler. Bunu da, herşeyin farklı olabileceğine inanarak ve hayal ederek yaparlar.
Değerli Konuklar,
Dünyayı değiştiren bir lider olan Atatürk, nasıl bir Türkiye hayal etti? Gelin hatırlayalım.
Atatürk, yıkılmış, harabeye çevrilmiş topraklar üstünde sonsuza dek yaşayacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini attı. Türkiye Cumhuriyeti, 15 yıl gibi kısa bir zaman içinde hızla gelişti ve dünyada saygınlık kazandı. O’nun bir hayali vardı: Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak!
Atatürk bize, çalışıldığı zaman, neler yapılabileceğini gösterdi. “Olmaz” denilen işlerin nasıl olabileceğini kanıtladı. Bugün bizim hayalimiz, O’nun yapamadıklarını yapmaktır. Çünkü; O’na sunulacak en büyük saygı; çalışmak ve yarım bıraktığı işleri tamamlamaktır. Şimdi size sormak istiyorum: Siz, nasıl bir gelecek, nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Değerli Konuklar,
Gerçekçi hayaller kurmak için gerçekçi bir durum değerlendirmesi yapmak çok önemlidir. Teknolojiyle birlikte sınırların ortadan kalktığı günümüzde, dünyanın bir ucundaki olay diğer ucunu anında etkiliyor.
Bu nedenle, gelin önce dünyanın, ardından da ülkemizin mevcut resmine birlikte bakalım. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşananlara bakınca insan ister istemez “Dünya nereye gidiyor?” sorusunu sorma ihtiyacı hissediyor. Evet, dünya nereye gidiyor? Türkiye bundan nasıl etkileniyor?
Hepimizin hemfikir olduğu bir gerçek var: Dünya, farklı bir döneme girdi.
- Terör, artık tüm dünyayı tehdit eden bir olgu.
- Ortadoğu’daki karmaşa, istikrarsızlık ve kaos maalesef bitecek gibi görünmüyor. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yaptıklarını anlamamız mümkün olmuyor!
- Suriye bataklığının ne zaman kurutulabileceğini bilen yok. Sonuçta bizi yakinen ilgilendiren Ortadoğu nasıl şekillenecek bilmiyoruz ama mevcut durumda iyimser olmak zor.
- Dünyada belirli eğilimlerin giderek güç kazandığını herkes görüyor. Popülizm, aşırı sağ görüşler, ötekileştirme, içe kapanma, hoşgörüsüzlük gibi eğilimler yükseliyor. Bunun sonucunda, gelişmiş ülkelerde bile siyasette alt üst oluşlar yaşanıyor. Ekonomik zorlukların altında kalan kitleler öfkeli. Değişim istiyorlar.
- Avrupa Birliği ekonomik büyümeye geri döndü. Teknolojik atılımlarda ABD’yi takiben ilerliyor. Dünya ticaretinde etkisini yeni anlaşmalarla pekiştiriyor ve bu arada üyesi olan bazı ülkelerdeki popülist eğilimlerle başa çıkmaya çalışıyor. Birlik’in istikrar simgesi Almanya’da, geciken koalisyon hükümetinin kurulması durumunda Berlin-Paris ekseninde Merkel-Macron ikilisinin Avrupa’da reform sınavı başlayacak.
- Diğer bir sınav ise, Londra ile Brüksel arasındaki Brexit görüşmeleri. Sonucu şu an için meçhul! Eğer AB ile Britanya arasında yeni bir anlaşma olursa, önemli bir ekonomik ortağımız ve ticaret fazlası verdiğimiz bu ülke ile hızla AB ile uyumlu bir anlaşma yapmamız gerekecek. Diğer yandan Britanya’nın bu süreçte yaşadığı büyük zorluklar bir kere daha AB üyeliğinin önemini vurgular niteliktedir.
- ABD’deki yeni yönetim şekli de hepimizi şaşırtmaya devam ediyor! ABD bugün, dünya siyasi ve ekonomik düzeninin kurallarını sorgulayan ve hatta reddeden bir yaklaşımla yönetiliyor. Birleşik Devletler, çok taraflı anlaşmalardan doğan yükümlülüklerinden muaf olmaya çalışıyor. Bu durumdan kaynaklanan boşluk ise dünyadaki istikrarı, elbette, olumsuz etkiliyor.
- Biliyorsunuz son olarak, yine bölgemizde en duyarlı meselelerden biri olan Kudüs konusu gündemde. Trump’ın Kudüs’ü başkent olarak tanıma girişimine Türkiye ve AB başkentlerinden gelen tepkileri izliyoruz. Ortadoğu’nun daha fazla çatışma alanına ihtiyacı yok. Bu karar, tüm dünyada şiddetin patlamasını tetikleyebilecek, yanlış ve sorumsuz bir karardır. Bu yanlış karardan acilen geri dönülmesini bekliyoruz.
Uzun lafın kısası; dünyanın gidişatı iyi görünmüyor. Bu gidişatı değiştirmek mümkün mü? Bu nasıl başarılabilir? Bizim artık, bu konular üzerinde kafa yormamız lazım.
Zira, ülkemize baktığımızda , ne yazık ki bu gelişmelerin bizim için çok ciddi sıkıntılara neden olduğunu görüyoruz..
Gerek AB’nin kendi sorunlarından, gerekse Türkiye’de özellikle 2010 yılından sonra yaşanan gelişmelerden dolayı mevcut durumda ilişkilerimiz maalesef hayli gergin. Müzakere süreci fiilen donmuş durumda. Aramızdaki gerginlik ve diyalog eksikliği hem ülkemiz hem de AB açısından aslında büyük kazançlar getirecek olan Gümrük Birliği revizyonunun da sorgulanır hale gelmesine yol açtı. Bize göre hem AB üyelik sürecimiz hem de Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, konjonktürel krizlere feda edilemeyecek kadar önemli bir konudur. Türkiye ile AB arasındaki sorunlara rağmen katılım müzakerelerinin temel ilişki modeli olarak devamı son derece önemlidir. Türkiye’nin geniş AB içerisinde yerini bulma kapasitesi, Türkiye’de istikrarlı bir iş ve yatırım ortamı için de belirleyici rol oynamaktadır.
Dış politikada son zamanlarda "yalnız" ve "çatışmacı" bir görüntü sergiliyoruz. İçerde, hukuk sistemi ve yargı mekanizmamızda kaygı ve şüphe yaratan bir tablo var. Bu durum, özellikle OHAL döneminde maalesef aleyhimizde kuvvetlendi.
Oysa, 21.yüzyıl Türkiye’si, tutuklu gazeteci, siyasetçi, akademisyen ve sivil toplum temsilcileri ile anılan bir ülke olmamalı. Biz, adaletin herkes için sağlandığı güçlü bir hukuk devleti istiyoruz. Herkesin kendini korkusuzca ifade edebildiği bir özgürlük ortamı istiyoruz. Yapılan en küçük haksızlık, toplumun tümüne yapılmış sayılır. Bu nedenle, “Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olması gerekir.”
Değerli Konuklar,
Görüldüğü gibi, Türkiye’nin sıkıntıları çok yönlü. Bu sorunların çözümü için gerek müttefiklerimizle gerekse ilgili diğer devletlerle diplomatik yolların açılması ve diyaloğun başlaması şarttır.
Dış ilişkilerde doğru ve istikrarlı adımları atabilmek için önce kendi içimizde birlik-beraberliği sağlamamız gerekiyor. Uluslararası ölçekte güçlü olmak için, bugün içerde her zamankinden daha fazla birlik, beraberlik, her zamankinden daha fazla, sevgi, hoşgörü, saygı ve elbette uzlaşmaya ihtiyacımız var. Bu vesileyle bir kez daha ifade etmek isterim ki; hem dış ilişkilerimizde, hem iç ilişkilerimizde, uzlaşma kültürünü benimsememiz gerekir! Çünkü, uzlaşma asla yenilgi değildir!
Değerli Konuklar,
Küresel düzeyde, sınır tanımadan tüm insanları ilgilendiren bir diğer konu ise iklim değişikliği. Konu, ekonomisinin önemli bir bölümünü tarım ve turizmin oluşturduğu Antalya açısından da, yakinen takip edilmesi gereken bir gündem olarak öne çıkıyor. Aşırı kuraklıklar, seller ve mevsimlerin şaşırması, tehdidin boyutlarını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde önümüze getiriyor. Bu, küresel düzeyde hep birlikte hareket edilmesi gereken bir alan. İçinde bulunduğumuz iklim kuşağı, düşük karbonlu kalkınma yönündeki politikalara odaklanma gereğini bize açıkça gösteriyor. Biz de bu anlayışla önerilerimizi “İklim Değişikliğiyle Mücadele Alanında TÜSİAD Tutum Belgesi” ile ortaya koyduk. Bu konuda eylem için fazla vaktimiz yok. Çünkü “Doğa insan olmadan da yaşar, ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz.”
Değerli Konuklar,
Biliyorsunuz dün, ekonomimize dair önemli bir veri açıklandı. İstatistiklere göre Türkiye ekonomisi 3. çeyrekte %11,1 oranında büyüdü. 2011 yılından bu yana ilk defa çift haneli büyüme görüyoruz. Bu, tek başına bakıldığında, muazzam bir oran.
Ancak; keşke bu büyüme çift haneli enflasyon ile beraber gelmemiş olsaydı. Keşke bu büyümeyi dış borcumuzun 2011’de %35 olan seviyesini %51’e çıkarmadan başarmış olsaydık.
Şunun kesin olarak altını çizelim: Ekonomi literatüründe maalesef yüksek enflasyon ve yüksek büyüme diye bir ikili yoktur. Yılın başından bu yana yüksek seyreden büyümede, Avrupa Birliği’ndeki büyümenin ihracatımıza yansımasının katkısını gözlemliyorduk. Ancak 3. çeyrekte ithalatımızın da artmaya başlamasının net ihracatın büyümeye katkısını %0,3’e indirdiğini de görüyoruz. Cari açığımız da dolayısıyla yeniden artışa geçmiş durumda.
Veriler, mevcut büyümenin yüksek olmasının yanında finansal açıdan önemli kırılganlıklara da neden olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Maalesef yapısal sorunlarımız olduğu yerde durmaya devam ediyor. Talep yönlü politikalarla büyüme, enflasyon ve cari açık sorunlarımızı yine ve yeniden gündeme getiriyor.
TÜSİAD olarak Türkiye ekonomisinin “sürdürülebilir” yüksek büyümeye ulaşmasını kendimize hedef edindiğimizi biliyorsunuz. Bu hedef için ekonominin temellerini güçlendiren reformlara ve verimlilik artışını sağlayan politikalara hala mutlak suretle ihtiyacımız var.
Az önce de belirttiğim gibi, dünya önemli bir değişim ve dönüşüm içerisinde. Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü arttırarak, sağlam temeller ile tüm dünyaya “Biz buradayız ve geleceğe hazırız.” demesi gerekiyor. Yarınlara hazır olmalıyız ki değişen dünya ekonomisinde yerimizi koruyalım ve geliştirelim.
Bu yüzden biz ısrarla “reform” diyoruz. Tüm dünyada ekonomik düzen, iş yapma biçimleri ve teknoloji değişirken bizim reformsuz yola devam etmemiz mümkün değil. Büyümeyi hedeflerken istikrardan ve reformlardan vazgeçemeyiz. Kısa vadeli politikalarla elde edilen yüksek büyüme, bizi rehavete kaptırmamalı. Bizim, günü kurtaracak dönemsel hamleler yerine, kararlı uzun vadeli adımlara ihtiyacımız var. Çünkü; uzun vadeli bir dünyada kısa vadeli düşünmek artık işe yaramıyor.
Değerli Konuklar,
“Gelecek, gelecek” deyip duruyoruz. Yakın gelecek dediğimiz şunun şurasında 20 yıl. Geleceğe hazır olmak için, bugün, onu inşa edenlerden olmalıyız.
Dünyamız, tarihinde hiç olmadığı kadar hızla değişiyor. Yapay zeka, sürücüsüz otomobiller, üç boyutlu yazıcılar, Sanayi 4.0, genetik, blokchain, büyük veri, bulut teknolojileri gibi alanlarda yaşanan gelişmeler, dünyamızı hızla değiştiriyor. Günümüzdeki mesleklerin ve işlerin bir çoğunun çok yakın gelecekte yok olacağı, yeni mesleklerin ortaya çıkacağı öngörülüyor.
O zaman yapılması gereken, hepimizin “gelecek mühendisi” olarak çalışmasıdır. Nedir “gelecek mühendisi” olmak? Geleceğe yönelik hayaller kurmak, senaryolar üretmek, geleceği olumlu bir şekilde tasarlayarak diğer insanlara yön vermek ve bu tasarıma uygun gerekli aksiyonları almaktır. Bunu yaparsak, bu hızlı değişim döneminin ortaya çıkardığı fırsatları yakalayabiliriz. Değişimin liderliğini yapanlar arasında yer alabilir ve böylece kaybeden değil, kazanan tarafta yer alabiliriz.
İşte bu nedenle biz, sanayinin dijital dönüşümünü kritik önemde görüyoruz. TÜSİAD olarak, 4. Sanayi Devrimi üzerine çalışmalarımızı, 2015 yılından bu yana aktif olarak sürdürüyoruz. Çünkü; Türkiye’nin hedeflediği ülke kategorisine çıkması için bu dönüşümün, bir kalkınma projesi olarak ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Aksi takdirde, ülkemizin orta teknoloji ve dolayısıyla orta gelir tuzağından kurtulması oldukça zor.
Tüm politikalarımızın merkezi, dijital teknolojileri üretim ekosistemine entegre etmek ve katma değeri yüksek ürün ve teknolojiyi Türkiye’de geliştirmek olmalı. Bunları mümkün kılacak yegane hazine de insan. İnsansız bir sanayi devrimi düşünmek mümkün değil. Bu nedenle, sanayinin dijital dönüşümünü konuşurken insanı merkezi bir konuma koymalıyız. Neticede, “insansız hava aracı”nı tasarlayan da insandır. Bu süreçte insana yapılan yatırımın iyi planlanmasını ve politikalar üstü bir konumda yer almasını fazlasıyla önemsiyoruz.
Bu nedenle, dijital dönüşümün her şeyi kökten değiştirdiği bir çağda, gelecek nesilleri bu yüzyılın gereklerine uygun şekilde yetiştirmek zorundayız. Bunu da doğrudan eğitim sistemimiz belirliyor. Nasıl bir geleceğe sahip olacağımız, aslında çocuklarımıza, gençlerimize nasıl bir vizyon kazandırdığımız ve nasıl bir eğitim verdiğimizle çok ilgilidir. Türkiye sanayisinin ve ekonomisinin geleceği buna bağlıdır. Çünkü; eğitim bir ülkenin geleceğinin güvencesidir.
Bununla birlikte, kadınlarımızın erkeklerle eşit şartlarda işgücüne katıldıkları, eğitimleri konusunda önlerine engel çıkarılmayan, şiddete maruz kalmadıkları ve tüm potansiyelleriyle ülkemizin geleceğini kurmaya ortak oldukları bir ülke olmak istiyoruz. Toplumun yarısını oluşturan kadınların gücünü her alana dahil etmeden ekonomik, insani ve sosyal kalkınmada sıçrama yapmak mümkün değildir. Bu konularda Antalya’da aktif çalışan kadın girişimci derneklerimizin olduğunu da biliyorum. Ve onları tebrik ediyorum.
Değerli Konuklar,
Türkiye bitki, toprak, iklim ve su kaynakları açısından dünya coğrafyasında önemli bir konumdadır. Antalya ise uzun yıllar tarımda Türkiye'nin kalbi statüsünde olmuştur. Hatta Antalya, dünya çapında sadece turizmin değil, tarımın da başkentleri arasında yer alıyor. Bu nedenle, kısa da olsa, tarım sektörünü değerlendirmek isterim.
Tarım, verimliliğin ve insan odaklı kalkınmanın esas alındığı stratejik, sosyo-kültürel ve iktisadi bir yaklaşımla irdelenmesi gereken bir sektördür. TÜSİAD olarak özellikle 2014 yılından bu yana tarım sektörünü ve bu sektördeki gelişmeleri rekabet ekseninde ele alıyoruz. Bu sektörün mevcut durumunu ve yaşanan gelişmeleri önce makro perspektifte değerlendirip, çıkan bulgular ışığında çalışmalarımızı mikro alanlara yoğunlaştırıyoruz.
2014 yılında kamuoyu ile paylaştığımız raporumuzda sektörün rekabet gücünü etkileyen faktörleri daha geniş açıdan inceledik. Ülkemizde tarım sektörünün rekabetçiliğini ve verimliliğini etkileyen yapısal sorunları ortaya koymaya çalıştık.
Akabinde, 2016 yılında kamuoyu ile paylaştığımız raporumuzda ülke ekonomisi açısından da büyük önem arz eden gıda enflasyonu konusunu irdeledik. Aslında çekirdek enflasyonun, gıda dışarıda bırakıldığında da yüksek olduğunu görüyoruz.
Fakat gıda enflasyonuna neden olan yapısal sorunlar ülkemizde oldukça kronikleşmiş. Bu kronik sorunları çözecek nitelikte olan ve öncelikli gördüğümüz hususlar ise etkin tarımsal destekler, tarımsal örgütlenme ve son dönemde dijital dönüşüm rüzgarının tarım sektöründeki verimlilik üzerine yapacağı etki. Dijitalleşme çağının, tarım sektöründe yaratacağı fırsatları bu açıdan yakinen takip etmeliyiz.
Değerli Konuklar,
Dedik ki; Antalya bir tarımın, bir de turizmin başkentlerindendir. Gelin bir de turizme bakalım birlikte. Geçtiğimiz yıl, ülkece turizm açısından zorlu bir dönem geçirdik. Ekonomi ve istihdam açısından 50’den fazla alt sektörü etkileme potansiyeli olan turizm sektörü, ülke ekonomisi için çok kıymetli. TÜSİAD olarak, bu zorlu dönemi aşabilmemiz için kısa ve orta vade önerilerimizi bir tutum belgesi ile oraya koyduk ve bu tutum belgesini değişik vesilelerle politika yapıcılarla paylaştık. Geçtiğimiz seneye oranla bu sene turizm sektöründe toparlanma emareleri görüyoruz. Bu oldukça umut verici.
Bu dönemde artık turizm sektörünün sürdürülebilirliğine ağırlık vermeliyiz. Bu kapsamda turizm çeşitliliği hususunu son derece önemli görüyoruz. Turizm çeşitliliği sayesinde bölgesel potansiyeller daha güçlü bir şekilde ortaya çıkacak. Farklı turizm faaliyetlerinin birbirini desteklemesiyle, yaratılan katma değeri arttırması da mümkün olacak. Bunun yanı sıra, turizmde dijital araçların kullanılması hususu da oldukça önemli. Hem algının iyileştirilmesi hem de sektörün rekabet gücünün ve sürdürülebilirliğinin arttırılması açısından dijital teknolojilerin, tarım gibi turizm sektörü için de büyük fırsatlar sunacağına inanıyoruz.
Değerli Konuklar,
Verimliliğin öneminden bahsetmişken, KOBİ’lerin verimliliği meselesine de kısaca değinmek istiyorum. Türkiye ve Avrupa’daki KOBİ’leri karşılaştırdığımızda ekonomik büyüklük ve verimlilik açısından arada büyük farklar olduğunu üzülerek görüyoruz.
TÜSİAD olarak, TÜRKONFED işbirliği ile KOBİ’lerin büyümesine ilişkin çok kapsamlı bir program uyguluyoruz. Bölgelerarası Ortak Girişim Projesi, kısaca BORGİP adını verdiğimiz bu platform ile amacımız KOBİ’lerin yönetim becerilerinin geliştirilmesi, onların nitelikli insan kaynağına erişimlerinin sağlanması ve teknoloji kullanımlarının arttırılmasıdır. Bu hedefe ulaştığımız zaman, bu kurumların kendi bölgelerinde kendi başarı hikayelerini yaratmasını sağlamış olacağız. Neticede bölge refahı, büyük resimde ise ülke ekonomisi kazanacak. Bu nedenle, bu gece olduğu gibi, her fırsatta KOBİ’lerimizi, BORGİP web sitemizi incelemeye ve bu platformumuzdan yararlanmaya davet ediyorum.
Değerli Konuklar,
İnsan, hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Bütün bu değerlendirmelerden sonra; “Nasıl bir gelecek? Nasıl bir Türkiye?” hayal ediyoruz diye baktığımızda, herhalde hemfikir olacağımız bir husus varsa, o da, bizim kesinlikle yeni bir ekonomik kalkınma öyküsüne ihtiyacımız olduğudur! Türkiye, özellikle de Türk özel sektörü, ülkemize bu ivmeyi kazandıracak kabiliyet, enerji, hırs ve beceriye sahiptir. İhtiyaç duyduğumuz şey;
- Tutarlı ve verimli üretimi destekleyen, rekabet gücümüzü ve refahı arttıracak reformist ekonomi politikaları,
- Çağdaş bir eğitim anlayışı,
- Dünyayla bütünleşmemizin önemini kavrayan bir dış politika,
- Evrensel kurallara bağlı işleyen bir yargı sistemi,
- Adaletin herkes için sağlandığı güçlü bir hukuk devleti,
- Herkesin kendini korkusuzca ifade edebildiği bir özgürlük ortamı,
- Kutuplaşmadan birlikte çalışan ve yaşayan insanlar,
- Ve yolsuzlukla mücadele endeksinde yükselen bir ülke olmaktır.
Bunları gerçekleştiren ve başarılarını etkili bir iletişim metoduyla dünyaya anlatabilen bir Türkiye, kısa sürede, gıpta edilecek bir örnek ülke haline gelecektir.
Değerli Konuklar,
Her hayal, başarı duvarında gelecek adına bir tuğla koymaktır. Geçmişte de büyük işler, büyük hayaller kuran insanlar tarafından başarılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, hiçbir zaman çaresizliğe teslim olmadan, daima çözüm üreten bir lider olmuştur. Bunu nasıl mı başardı? Bu büyük mucizenin sırrı, son yüzyılın en büyük dâhilerinden ve en zeki liderlerinden biri olan Atatürk'ün, “Hayal ettim, hayalimin önündeki manileri tespit ettim. Manileri kaldırdığımda, hayalim kendiliğinden gerçekleşti.” sözlerinde yatıyor.
Sevgili Dostlar,
Sözün özü: Hayalimiz kadarız!
Bu güzel organizasyonun, ülkemizin girişimcilik kültürüne katkı sağlaması temennisiyle sizlere tekrar teşekkür ediyor ve hepinizi bir kez daha TÜSİAD Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.