Sayın Başkan, Değerli Konuklar, Değerli Basın Mensupları,
Sizi, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.
Bugün, Merkez Bankası Başkanımız Sayın Murat Çetinkaya’yı TÜSİAD’da ağırlamaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Sayın Başkan’ın ekonomiye ilişkin değerlendirmelerini dinlerken, aynı zamanda ekonomik gidişatımız ve ekonomi politikalarımızla ilgili karşılıklı istişarede bulunmaktan karşılıklı faydalar üreteceğimize inanıyorum.
Sayın Başkan,
Davetimizi kabul edip toplantımıza katılmanız bizi onurlandırmıştır. TÜSİAD adına bir kez daha içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli Konuklar,
Ekonomide başarının tanımını herkes farklı yapabilir ama başarının sırrını herkes aynı şekilde tanımlar: ‘istikrar’. Merkez Bankalarının ana işlevi ise finansal istikrarı sağlamaktır. Para politikaları ve bunların uygulayıcısı olarak Merkez Bankaları, makroekonomik istikrarın en önemli unsurudurlar. Bir kanuna dayanmasa da bugün hepimizin kabul ettiği bir gerçek var: Dünyanın önde gelen Merkez Bankaları, kendi ekonomilerinin yanı sıra, artık küresel ekonomik istikrardan da büyük ölçüde sorumlular..
Bunu 2009 krizi ve sonrasında hep beraber gördük. Dünyada Fed’in politikalarının bu kadar konuşulduğu ve tartışıldığı, her ülkede gelişmelerin adeta o ülkenin kendi ekonomisinin takip edildiği gibi izlendiği, politika dokümanlarının satır satır, kelime kelime incelendiği bir dönem daha olduğunu sanmıyorum.
Bilirsiniz; olağanüstü sorunlar, olağanüstü çözümler gerektirir. O dönemde, olağandışı bilanço genişlemelerini, ileriye dönük yönlendirme gibi yeni uygulamaları, hiç alışık olmadığımız yöntem ve politikaları reel sektör olarak takip etmeye ve anlamaya çalıştık.
Ülkemizde de buna paralel olarak Merkez Bankamızın oldukça değişik yeni enstrümanlar kullanmaya başladığını gördük. Faiz koridoru, marjinal fonlama oranı, rezerv opsiyon mekanizması, Türk Lirası uzlaşmalı vadeli döviz satışları ve bunun gibi pek çok uygulama bizim için oldukça yeniydi.
Para politikası karmaşıklaştıkça, Merkez Bankası iletişimi daha fazla önem kazandı. Artık hepimizin amacı enflasyon oranımızı arzu ettiğimiz tek haneli rakamlara kalıcı olarak indirmektir. Bugün bu toplantımızın en önemli amacı da Merkez Bankamızın politikalarını daha iyi anlamaktır. Çünkü inanıyorum ki; iyi ifade edilmiş bir sorun, yarı yarıya çözülmüştür.
Değerli Konuklar,
Hepinizin bildiği üzere, 2002-2008 döneminde, yani krizden önce, Türkiye ekonomisinde reformların yapılması ve mali disiplinin sağlanması ile enflasyon oranını hızla düşürebilmiştik. Para politikası, Türkiye’de ilk defa mali politikanın ağırlığından kurtularak etkili olmaya başlamıştı. Enflasyonun tek haneye, çekirdek enflasyonun ise kademeli olarak %5’in altına doğru indiğine şahit olduk.
Ancak krizden sonra giderek yükselen enflasyon, bugün maalesef yine çift haneye, %11,9’a ulaşmış durumda. Gıda ve enerjiyi dışarıda bırakan çekirdek enflasyonumuz ise %12,3 seviyesinde.
Bu seviyeler, reel sektör için pek çok açıdan sorunlar ortaya çıkarıyor. Yüksek enflasyon en başta, TL cinsinden finansman yükünün yüksek olmasına ve vadelerin kısalmasına neden oluyor. Enflasyonun yüksek olması, tasarrufların uzun vadeli araçlarda değerlendirilmesini ve sermaye piyasalarının gelişmesini de engelleyen bir faktör. Aynı zamanda hane halkının tasarruflarını, reel sektörün ise borçlanmasını dövize doğru iten, yani ekonomide dolarizasyona neden olan en önemli etken.
Zaman zaman ifade ettiğimiz üzere, bugün, en son ihtiyacımız olan şey; toplumsal hayatta polarizasyon, ekonomide ise dolarizasyondur.
TÜSİAD olarak biz, Merkez Bankamızın enflasyonu düşürmek için elinde her türlü aracın bulunduğunun bilincindeyiz. Elbette, enflasyonu etkileyen pek çok yapısal faktör olduğunu biliyoruz. Ancak bugün enflasyonda en önemli sorun, yapışkanlıktır. Bize göre, bunun önüne geçebilmenin bir yolu var, o da enflasyon hedeflemesi politikasının etkili ve kararlı uygulanmasıdır.
Sürekli olarak hedefi yakalayamayan enflasyon, hedefleme politikasının gerçekten uygulanıp uygulanmadığını bugün sorgulanır hale getirmiş durumda. Merkez Bankamızın inandırıcılığı, kredibilitesi bizim için çok kıymetli.
Enflasyonla mücadelede para politikasının belli bir maliyeti var. Kısa vadede yükselen faizler ekonomiyi soğutucu etki yapıyor. Kredibilitesi güçlü olmayan bir Merkez Bankası’nın yapacağı para politikası daha agresif, dolayısıyla daha maliyetli olacaktır. Bu nedenle sıkılaştırıcı politikaların gerektiğinde, zaman kaybetmeden ve yeterli ölçüde yapılması büyük önem taşıyor.
Değerli Konuklar,
Elbette para politikası, tek başına enflasyondan sorumlu değil. Enflasyon hedefini belirleyen hükümetin her türlü fiyat, harcama ve vergi politikasının bu hedefle uyumlu olması, enflasyonla mücadelenin başarısı ile doğrudan ilişkili.
İş dünyası olarak enflasyonla mücadelede gerek hükümetimizin, gerekse Merkez Bankamızın uygulaması gereken tüm politikaları, kısa vadede belli bedelleri ve zorlukları olsa da sonuna kadar destekleyeceğimizi bir kez daha tekrarlamak isterim. Enflasyonla mücadele kararlılık gerektiren zor bir süreç. Ancak, imkanın sınırını görmek için, imkansızı denemek lazım. Biz bugün imkansız gibi görüneni mümkün kılmak için bu süreçte kararlı ve ısrarlıyız.
Aynı kararlılığı ve bir adım ötesinde uygulamayı politika yapıcılarımızda da görmeyi arzuluyoruz. Çünkü, başarının %5’i yapmayı bilmekten, %95’i yapabilmekten oluşur. Bizim artık harekete geçmemiz gerekiyor.
Değerli Konuklar,
Sayın Başkan’ın gündemimize olan ilgi ve desteği ile samimiyetlerine tekrar teşekkür ediyor; kendisini kürsüye davet ederken bu önemli toplantıya katılımınız için TÜSİAD Yönetim Kurulu adına hepinize bir kez daha saygı ve sevgilerimi sunuyorum.