Değerli Konuklar,
Teknoloji dünyasının değerli liderleri,
Sizleri şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Teknolojinin dünyayı çok hızlı bir şekilde değiştirdiği bir dönemde, bu değişime yön veren siz değerli iş insanlarıyla birlikte, bu güzel ambiansta bir arada bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
İçinde bulunduğumuz haftada coşkuyla kutlayacağımız günler geliyor. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük devlet insanı Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ile simgelen Kurtuluş Savaşı’mızın başlangıcının 2 gün sonra 98. Yıldönümünü kutlayacağız. Eğer teknolojiden söz edeceksek, gençlerimizden bahsedeceksek; Atamızdan söz etmezsek olmazdı… Hem de ona seviyesizce hakaret edenleri bir kez daha esefle kınayarak!
Sevgili Dostlar,
Evet, çok emsalsiz bir değişim yaşıyoruz dedik. Dünyada sizlerin çok iyi bildiği gibi, bu etkiye “disruption” diyorlar. Türkçeye, bozulma, bölme hatta yıkma gibi anlamlarla çevrilmiş bir terim. “Bu anlamlar, bir değişimi ifade etmek için fazlasıyla olumsuz bir ifadeymiş gibi geliyor kulağa. Dünyanın her yanında farklı toplumların, sektörlerin ve kurumların bu değişimden korkmasının sebeplerinden biri de belki de bu.
Zaman zaman, mevcut düzenimizi tehdit edeceğini düşündüğümüz yeniliklerin duraksatılması, dönüştürülmesi ya da büsbütün yasaklanması gündeme gelebiliyor. Özellikle son dönemlerde bu konuyu daha sık tartışır hale geldik. “internet” ve “yasak” kelimelerinin bir arada anılması, bizleri gerçekten çok üzüyor…
Ben bu gelişmeleri değişimin aslında bir başlangıcı olarak görüyorum. Zira bu bir süreç. Eskiyle yeninin, mevcut olan ile geleceğin, dün ile yarının eninde sonunda uzlaşacağı, barışacağı ve sentezleneceği bir süreç...
Tarih boyunca da böyle olmuştur. Teknolojinin sürüklediği tüm devrimler, başta korku yarattıysa da insan yaşamının süresini ve kalitesini artıran sonuçlar doğurmuştur. Değişimin boyutları gösteriyor ki, yine benzer bir süreci yaşıyoruz.
Gelin biraz rakamlara bakalım!
Bu değişimin boyutlarını anlamamızda rakamlar bize çok yardımcı oluyor. Bireysel ve insani anlamda baktığınızda günümüzde yaklaşık 3,4 milyar internet kullanıcısı, 3,8 milyar mobil kullanıcı ve 2,3 milyar sosyal medya kullanıcısının varlığı söz konusu.
Bu iyi haber… Ama daha iyi bir haber daha var!
2020 yılında mobil kullanıcı sayısının 5,5 milyara ulaşması öngörülüyor. Bunun anlamı şu; yalnızca üç yıl içerisinde mobil teknoloji kullanan insan sayısının dünyada elektrik ve temiz suya ulaşabilen veya araba sahibi insan sayısından daha fazla olacak!
Hepimiz hem kendi üzerimizde hem de yakın ve uzak çevremizde bu dönüşümün insanlar üzerindeki etkisini görebiliyoruz. Eminim ki, bu değişimi yansıtan yüzlerce keyifli hikaye var bu salonda. İşlerini aşk ile yapan insanların hikayelerinin de çok güzel olacağına eminim.
Kurumsal yaşamdaki değişimin de insandan aşağı kalır yanı yok. Sağlıktan finansa, enerjiden gıdaya tüm sektörlerin iş yapış biçimlerinin sanki dijitalden öncesi hiç var olmamış gibi değiştiğini söyleyebiliriz. Var olan endüstriler baştan aşağı yeniden tanımlanırken, daha önce var olmayan yepyeni endüstriler doğuyor. Bu endüstrilere bağlı yepyeni yeterlilikler ve meslekler doğuyor. Hatta bu salondaki bizlerin çocukları, ileride adını bugün henüz duymadığımız mesleklere sahip olacaklar!
Bu öngörüyü Dünya Ekonomik Forumu’nun yaptığı “Geleceğin Meslekleri Raporu”na dayandırabilirim. Yapılan çalışma, hayatımıza giren yeni teknolojilerinden en çok hangilerinin iş modellerini dönüştürdüğü hakkında ipuçları veriyor. Çalışmaya göre nesnelerin interneti, ileri üretim teknolojileri, 3 boyutlu baskı, yeni enerji kaynakları ve teknolojileri iş yapış biçimlerini dönüştürmeye başladı bile. 2018-2020 döneminde ise ileri robotik ve otonom ulaşım, yapay zeka ve makine öğrenmesi, biyoteknoloji ve genomiksin dönüştürücü etkisini yaşayacağımız öngörülüyor. Unutmayalım, bize bugün hayal gibi gelen şeylerle yarın çocuklarımız oyuncak diye oynayacaklar. Biz de öyle yapmadık mı?
İnsan ve kurumların bu dönüşüm de özetle durumları böyle! Peki ya bu iki kavramın kesişim noktası olan toplumlar? Sosyal ağlar, cep telefonları ve genel anlamda teknoloji, insanların birbirleriyle iletişim kurma şekillerini ve etkileşimlerini değiştirdi. Multitasking dediğimiz aynı anda birden çok iş yapma hali, modern toplumlarda artık standart haline geldi. Wi-Fi’ye erişim ihtiyacı, ulaştırma düzenimizi bile değiştirdi. Toplum yaşantısının bir önceki yüzyılı bir kenara bırakalım on yıl öncesiyle dahi farkı olağanüstü seviyelerde. 10 yıl sonra bambaşka değişimlere doğru gidiyoruz.
Ben TÜSİAD’ın 18.başkanıyım. 120 günlük sürede, muhtelif vesilelerle 50-60 civarında konuşma yaptığımı tahmin ediyorum. Emin olun bunların yarısı teknoloji ve değişim üzerindeydi…
Bu öyle bir yarış ki, birey de, kurum da, toplum da geri kalmayı göze alamaz. Bir diğer önemli haber de şu, bu üçlü, yarışı aynı anda, aynı hizada koşuyor. Birinin geride kalması, diğerlerini de geride bırakacaktır. Bu yarışta geri kalma lüksümüz yok. Bunu da ancak gündelik tartışmalardan sıyrılarak, dönüşümü stratejik seviyede ele almakla başarabiliriz. Bu stratejik seviye kapsamında teknolojiyi yalnızca bir araç değil, bir kültür olarak ele alabilmeli, salt ürün-pazar odağından uzak durarak, teknolojiden korkmayan, onunla uyum içerisinde bir yaklaşımı yaygınlaştırabilmeliyiz
Değerli Konuklar,
Bu konuda birazda TÜSİAD perspektifinden bakmak isterim.
- TÜSİAD’da 600 üyemiz ve temsil ettiğimiz 4000’i aşkın kurumla iş dünyasını temsil ediyoruz. Brüksel, Washington, Paris, Berlin, Londra ve Pekin olmak üzere dünya gündemini belirleyen her noktada temsil gücümüz var.
- Türkiye’nin ekonomisine güçlü rakamlarla katkıda bulunuyoruz. TÜSİAD üyeleri, Kamu dışı gelirin %50’si, Dış ticaretin %85’ini üyelerimiz gerçekleştirirken, kurumsal verginin de %80’ini yine üyelerimiz ödüyor.
- Çok sayıda nitelikli veriye, bilgiye ve öngörüye sahibiz. Yurt içi ve yurt dışında işbirliği yaptığımız akademi ve düşünce kuruluşları ile görüşlerimizi araştırmalarla destekliyoruz.
- Tüm bu çalışmalarla sorunları doğru tespit etmeye, yapıcı ve kalıcı çözüm önerileri sunmaya özen gösteriyoruz.
BusinessEurope’nin Türkiye adına üyesi adına olarak, onlarla çok sık dönüşümleri konuşuyoruz. Avrupa’ya baktığımız zaman küresel rakipleri ile arasındaki mesafenin kapanması için dijitalleşmeye kritik bir rol atfediliyor. Sanayi süreçlerinde etkinliği artıran bulut servisleri ve veri analitiğinin yanı sıra akıllı bağlantılı makinelerin 2030 yılı itibariyle Avrupa’nın GDP’sine 2 trilyon avroyu aşan katkı yapması bekleniyor.
Bu süreçte sanayinin, ihtiyaç duyduğu değişimlere cevap verilebilmesinde dijitalleşme belirleyici rol oynuyor. Bugün tüm dünya olarak, Dördüncü Sanayi Devriminin başlangıç evresindeyiz. Sanayi 4.0 diye adlandırdığımız bu devrim, hammaddeden satış sonrası hizmetlere kadar uzanan bir değer zinciri bakış açısıyla ve rekabetin yeni göstergeleri üzerinden politika geliştirme şeklinde kendini gösteriyor.
Geçtiğimiz yıl TÜSİAD olarak BCG işbirliğiyle çok güzel bir deneyime sahip olduk. Ve Sanayi 4.0 raporumuzu kamuoyu ile paylaşarak, verimlilik, büyüme ve istihdam konularında sağlayacağı potansiyel fayda ve maliyetleri sektörel ve sayısal değerlendirmelerle ortaya koymuş olduk. (Aynı şekilde 25 Nisan’da yine çok güzel bir deneyim yaşayarak, Dijital Ekonominin İtici Günü : E-Ticaret adında bir rapor yayınlamış olduk.)
Tüm bunlar, bireyi, kurumları ve toplumu bu yarışta yarınlara taşıyacak hamlelerdir. Bu yarışın başlangıcı insan yolu teknoloji, varış noktası da yine insandır. Fakat şüphesiz başlangıç noktasındaki insanla aynı insandan söz etmiyoruz.
Peki bu yarışta daha hızlı, daha çevik ve daha atılgan olmak için ne yapabiliriz?
Dijital düşünebilen bireyi yetiştirmek zorundayız. Bunun yolu da “dijital okur-yazarlık” dediğimiz zihniyet öğretisinden geçiyor. Teknolojiyi yalnızca bir araç değil, bir kültür olarak ele alabilmeli, salt ürün-pazar odağından uzak durarak, teknolojiden korkmayan, onunla uyum içerisinde bir yaklaşımı yaygınlaştırabilmeliyiz. Zira geleceğin dünyasını şekillendirecek insan kaynağı, halihazırda işlenmeyi bekleyen bir cevher gibi duruyor karşımızda.
Dijital kurum tarafında da yapabileceklerimiz çok fazla. Firmaların organizasyonel birimleri içerisinde, birbirinden bağımsız olarak geliştirilip yönetildiği takdirde, dönüşümün sunduğu potansiyele tam anlamıyla ulaşılması beklenmemeli. Üst düzey yönetimin sahiplendiği bir çerçeve ve orkestrasyon olduğu durumda ise, birimlerin geliştirdiği girişimlerin gerekli ilgi ve yatırımı bulabilmesi de çok daha mümkün hale geliyor. Şirketlerimizde güçlü ve kapsayıcı bir dijital stratejinin oluşturulması kritik öneme sahip. Dijital teknolojilerin şirketin kendi iş modelleri üzerindeki etkilerinin, fırsatların ve yol haritalarının belirlenmesi gerekiyor.
HP, bu alanda dünyaya örnek olmuş bir şirket. Değişimlerden korkmuyor, değişimlerin öngördüğü dünyaya karşı çok hızlı tepki verip, kendini sürekli yenileyebiliyor. Kurumsal dünyanın ihtiyaçlarına ayrı, tüketici dünyasına odaklanan ayrı şirketlerle yapılanmasında bunun etkisini görmek mümkün! İşte bu nedenle, değişimi çok iyi özümsemiş bir markanın, bir kültürün etkinliğinde bugün sizlerle birlikte olmaktan apayrı bir mutluluk duyuyorum. Zira burada dijital dönüşümü benimsemekle ona büsbütün kayıtsız kalmanın farkını çok iyi özümsemiş insanlar var.
Gerçekten de, dijitalleşmeyi becerebilenler ile diğerleri arasındaki makasın giderek açıldığını göreceğiz. Klasik metodlarla yönetilen ve “on-line” olamayan firmalar hız, verimlilik ve küresel oyuncu olabilme yarışında geride kalacak. Diyebiliriz ki iş dünyasının dijitalleşmekten başka seçeneği yok.
Ve toplum...
Ekonomide dijital dönüşümü gerçekleştirebilmek için yaratıcı, yenilikçi, disiplinler arası düşünebilen, bilişim yetkinliklerine sahip bireylere ve bu bireylerin potansiyelini açığa çıkaracak toplum yaşantısına ihtiyacımız var.
Değerli Konuklar,
Genç nüfusa, analitik ve eleştirel düşünme yeteneğini kazandırarak, problem çözme becerilerini geliştirerek ve girişimcilik ruhuna sahip olmalarını sağlayarak ilerlememiz mümkün olacak. Türkiye’nin yalnızca teknolojiyi ithal eden ve kullanan değil, üreten ve bu alanda dünya çapında rekabet gücüne sahip bir ülke konumuna gelebilmesi için, STEM alanında iyi yetişmiş insan gücünün önemine inanıyoruz.
Türkiye bilgi ve iletişim teknolojileri alanında büyük bir potansiyele sahip. Gerek bireylerin yaşamlarında, gerekse kurumların işleyişi ve iş yapma modellerinde önemli değişiklikler bilgi ve iletişim teknolojileri sayesinde oluyor ve olmaya devam edecek.
Sözlerime son verirken, bizleri bu geniş vizyonlu etkinlikte buluşturduğu için Sevgili Güngör Kaymak başta olmak üzere tüm HP ailesine teşekkür ediyorum. Siz değerli meslektaşlarıma sevgi ve saygılarımı sunuyorum