Değerli Konuklar, Sevgili Dostlar,
Sizi, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün, bu değerli etkinlikte aranızda bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Değerli Dostlar,
21.yüzyılın günlük hayatımıza en büyük etkisi ne oldu diye sorsak, yanıtımız net: Giderek daha fazla yaygınlaşan dijitalleşme! Artık yemek siparişleri, banka havaleleri, uçak ve otel rezervasyonları, sosyal haberleşme, müzik dinleme, video izleme gibi gündelik sıradan işlerimizi akıllı telefonlar aracılığıyla yapıyoruz.
Yaşamın her alanını etkileyen dijitalleşmenin tek sonucu, sadece teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşması değil aslında. Gerçek sonuç, hepimizin teknolojiden yararlanmayı “alışkanlık” haline getirmemizdir. Hepimiz için her işimizi aynı ekranda çözmek artık “vazgeçilmez” bir kolaylık. Bu nedenle 21.yüzyıl insanına herhangi bir hizmet götürecek tüm sektörlerin dijitalleşmeden başka çareleri yok. Elbette, Türkiye’nin en aktif sektörlerinden perakendenin gündeminde de dijitalleşme var. Kısaca artık perakendede “dijitalsiz” bir dünya hayal edemiyoruz. (Şimdilik parekendenin dijitalleşmesini bir kenara park edelim..)
Peki nasıl bir dünya hayal ediyoruz? Ya da şöyle sorayım; siz hiç hayal kuruyor musunuz?
Evet, Sevgili Dostlar,
İnsanın hayatı, insanın hayalidir. Bugün her şeyden önce, "Nasıl bir gelecek? Nasıl bir Türkiye hayali?" üzerine konuşalım istiyorum. Bu yapacağımız kısa sohbette, sizleri bu güzel ülke adına biraz hayal kurmaya davet ediyorum. Hayalin başladığı yerde inanın zafer için geri sayım da başlar. Bizlerin, bu ülkenin geleceği için “hayal etme sorumluluğu”muz olmalı ve zaten var.
Değerli Dostlar,
Her şeyden önce, Türkiye küresel gelişmelerden nasıl etkileniyor, gelin, bir miktar buna değinelim.
Türkiye'nin ticari ve finansal istikrarı, dış politikadaki istikrardan bağımsız değildir. Dış politika kararları, sadece ekonomik çıkarlara göre alınamaz ama bu kararların ekonomide yaratacağı etkiler de göz ardı edilemez.
Son birkaç yıldır, malumunuz, en büyük ticaret ortaklarımızla ve en yakın müttefiklerimizle dahi iş dünyasını şaşırtan ani, beklenmedik gerilimler yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Oysa istikrar, ekonomi için içeride ne kadar önemliyse, dış ilişkilerimizde de o kadar önemlidir.
Şimdi sizden Türkiye’nin ekonomik öngörülebirliği adına düşünmenizi rica ediyorum:
- Batı ile ilişkileri güçlü, AB üyeliğine ulaşmak için üzerine düşen görevleri yerine getiren bir Türkiye’nin ekonomik öngörülebilirliği ile,
- İç ve dış siyasette Orta Doğulu yaklaşımıyla hareket eden bir Türkiye’nin ekonomik öngörülebilirliği aynı olabilir mi? Elbette ki olamaz.
Biz, iş dünyası olarak dış politikaya, sürdürülebilirlik, itibar ve refah yaratan boyutlarıyla yaklaşılması gerektiğine inanıyoruz ve TÜSİAD olarak, Türk dış politikasının yeniden genel bir dizayna ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.
Dış ilişkilerde verilen politika tepkileri, bizim gibi gelişen ülkelerin makroekonomik göstergelerini etkiliyor. Hayatımızda her zaman dış etkiler olacak ama sonucu, bu etkilere nasıl tepki vereceğimiz belirleyecek. Çünkü hayatın %10’u başımıza gelenler, %90’ı ise onlara nasıl tepki verdiğimizdir.
Değerli Konuklar,
Her dönem, iş dünyası olarak bir gözümüz ekonominin, bir gözümüz dış politikanın üzerindedir. Durumu daha net görmek için, büyütecimizi ilk olarak Avrupa üzerine tutalım.
Türkiye’nin AB üyelik hedefi, sürecin tıkandığı son birkaç yılı hariç tutarsak 15-20 yıllık reform perspektifimizin itici gücü oldu. AB tarafının üyelik sürecinde; teşvik edici bir rolden ziyade bunu ötelemeye çalışan pozisyonu sorunun en önemli nedenlerini oluşturdu. Ancak AB’ye karşı elimizin güçlü olması için demokratik geri gidişin durdurulması, başta OHAL’in kalkması olmak üzere siyasal reformların, hukukun üstünlüğü perspektifinin de mutlaka tekrar kazanılması gerekiyor.
Tarihin bize çok net olarak verdiği dersler ispat ediyor ki; Türkiye’yi dünya siyaseti ve ekonomisinde etkili kılan en büyük güç kaynakları her zaman demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve özgürlükler olmuştur. Bu nedenle acilen olağan demokrasi ortamı ve reform gündemine dönmemiz en doğrusudur.
Her zaman söylüyoruz. Türkiye-AB ilişkileri dönemsel değildir. Bir alış-veriş ilişkisi hiç değildir. Bu ilişki, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Batı ile kurmayı seçtiği ve temeli yüzyıllara dayanan bir medeniyet projesinin devamıdır. Bugün gelinen noktada, karşılıklı diyaloğa hiç olmadığı kadar ihtiyaç vardır.
Çünkü Türk toplumunun refah seviyesi yüksek, demokratik bir hukuk devletinde yaşama iradesi çok güçlüdür. Ayrıca, Türk toplumu çok iyi bilir ki ‘göstermelik’ demokrasi diye bir şey yoktur. Demokrasi altın kadar kıymetlidir ama demokrasinin çeyreği de, yarımı da olmaz! Kısaca, demokrasi bozdurulup kullanılamaz!
Sevgili Dostlar,
Biz, adaletin herkes için sağlandığı güçlü bir hukuk devleti istiyoruz. Herkesin kendini korkusuzca ifade edebildiği bir özgürlük ortamı istiyoruz. Bunca yıllık demokrasi deneyimimize yakışacak şekilde ifade ve basın özgürlüğünü belli bir güvenceye kavuşturmamız gerektiğine inanıyoruz.
Hukuk, devletin toplumsal düzenidir. Adalet olmadan düzen olmaz. Yapılan en küçük haksızlık, toplumun tümüne yapılmış sayılır. Bu nedenle, adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adaletli olması gerekir.
Değerli Dostlar,
Hayatın her alanının dönüp dolaşıp geldiği yer, son nokta, ekonomidir. Bu nedenle 2017’yi ekonomik perspektifle değerlendirmemiz önemlidir.
- 2017 yılında büyüme %7.4 olarak gerçekleşti ve son dört yıldaki en yüksek büyüme oranı elde edildi.
- Kişi başına gelir ise ABD doları cinsinden $10 597 oldu. 2016 yılında kişi başına gelir $10 883 olmuştu.
- Büyüme oranına en büyük katkı %6.1 artan özel tüketimden geldi.
- Diğer yandan ihracat %12, ithalat %10 arttı. İhracat büyümeye 2,6 yüzde puan katkı yaparken, ithalat çıkartıldığında net ihracat yalnızca 0,2 yüzde puan katkı yaptı.
- Devletin tüketim harcamaları da 2017 yılında büyümeye düşük düzeyde destek verdi, katkı 0,7 yüzde puan oldu.
- Yatırımlar %7.3 oranında arttı. Artış ağırlıklı olarak inşaat yatırımlarından kaynaklandı. İnşaat yatırımı %12 oranında artarken makine-teçhizat yatırımları yalnızca %0,7 oranında arttı.
- Makine ve teçhizat yatırımlarının 2017 yılının ilk yarısında azaldığını, yılın ikinci yarısında ise artışa geçtiği dikkat çekiyor. Bu yatırımların 2018 ilk çeyreğinde de artmaya devam etmesini bekliyoruz.
- 2017 yılında 47.2 milyar dolar olan cari açığın milli hasılaya oranı ise %5.5 oldu.
Büyümenin geleceği ve 2018 beklentilerine gelirsek;
- 2017 büyümesi KGF ve vergi indirimleri gibi politikalar enflasyon oranı ve dış borçta artışa neden oldu. Bu açıdan yüksek büyüme finansal kırılganlıklarımızı arttırıcı bir etki yaptı.
- 2018 yılında talep yönlü politikaların pek uygulanmadığı, ihracat ağırlıklı daha dengeli bir büyüme politikasına ihtiyaç var.
- İç talep ve kredi artışı yeniden ısınırsa yurt dışından yeterli fon bulmakta sıkıntı yaşanabilir. Kur ve faizler üzerinde baskı artarak devam edebilir. Doğrudan yabancı yatırımların zayıf seyrettiği, sıcak paranın da diğer gelişmiş ülkelere kıyasla çok daha riskli görmeye başladığı bir ülke konumunda olmamalıyız!
- Böyle bir ortamda para ve mali politikanın enflasyonu düşürücü yönde çalışması, yatırımcıların finansal istikrarın sağlanacağına dair inançlarının güçlendirilip güvenlerinin kazanılması çok kritik hale geldi. En büyük problemimiz enflasyon oranımızdır. %5’in altına düşürmemiz şarttır!
- Biz bu yıl, reformlara odaklanalım istiyoruz. Hem de “Acaba erken seçim olacak mı?” diye düşünmeden! Önümüzde önemli bir fırsat da var. Avrupa ve Amerika başta olmak üzere dünya hızlanıyor. Bizim bu hızlanan dünyadan daha çok pay almamız lazım. Bunun yolu da reformlara ağırlık vermekten geçiyor.
- Biz bu sene biraz daha ılımlı ve dengeli bir büyüme bekliyoruz. 2018 yılında ilk çeyrekte büyümenin %6, toplam yıl için de %4,5 civarında olacağını tahmin ediyoruz.
Şunun da altını çizmek isterim: Ekonomik gelişimin temelinde, her şeyden önce güçlü bir hukuk devleti vardır. Gerçek bir refahtan bahsetmek, ancak yargıya güven, hukuka saygı duyulan, demokrasisi güçlü bir ülkede mümkün ve anlamlıdır.
Sevgili Dostlar,
Aslında ülke ekonomisi, sıradan bir vatandaşın ev ekonomisinden farklı değildir. Siz perakendeciler daha iyi bilirsiniz: Torbada ne varsa, çorbada da o vardır. Ekonomide iyi sonuçlar almak için, önce torbamızdakileri iyileştirmemiz lazım. Bu nedenle, dijitalleşme ve 4. Sanayi Devrimi ekseninde, eğitim sistemi başta olmak üzere pek çok alanda çok ciddi değişimlere, reformlara ihtiyaç duyuyoruz.
Artık dünya, bilim ve teknolojinin her alanında müthiş atılımların yaşandığı yeni bir döneme girdi. Yapay zekâ, sürücüsüz otomobiller, üç boyutlu yazıcılar, Sanayi 4.0, genetik, blokchain, büyük veri, bulut teknolojileri gibi alanlarda yaşanan gelişmeler, hayatımızı hızla değiştiriyor. İşte bu nedenle biz, TÜSİAD olarak, sanayinin dijital dönüşümünü çok önemli bir ‘Türkiye Projesi’ olarak kabul ediyoruz.
Değerli Dostlar,
Bilirsiniz müzik değiştiğinde, dans da değişir. Dijital dönüşüm ile birlikte, müzik de, dans da değişti! Pistte kalmak gerekir! Perakende de hem müziğin hemde dansız değiştiği kesin!
Birlikte bakalım J
En başta da ifade ettiğim üzere, dijital dönüşümden en çok etkilenen sektörlerden biri, perakendedir. Sektörünüzde rekabet her zamankinden daha çetin ve verimlilik baskısı her gün, bir önceki günden daha fazla. Müşteri beklentileri hem farklılaşıyor, hem çeşitleniyor.
Tüketici tercihlerinin sınır tanımadığı ve beklentilerin hızla yükseldiği bir dönem bu. Uzun lafın kısası, dijital dönüşümle birlikte düne kadar avucumuzun içi gibi bildiğimiz iş süreçleri baştan aşağı değişiyor. İş hayatının altı üstüne geliyor. Böyle sarsıcı, kökten değişim dönemlerinde bana her zaman güç vermiş bir söz vardır. Bugün sizinle de paylaşmak isterim: "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir, diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
Değerli Konuklar,
Dönüşen ekonomilerde dijitalleşmeye bağlı olarak yeni bir iş kültürü doğuyor. İş ve yönetişim modellerimiz dijitalleştikçe, verimliliğimiz artıyor. Artık markaların insanı merkeze alarak, yenilikçi fikirlere yatırım yapması, ürün ve hizmetlerin tasarım, üretim ve sunumunda teknolojiyi odağa alması gerekiyor.
Markaların artık sadece mağazaya müşteri çekmeleri yeterli değil. Günümüzde hem dijital hem de gerçek dünyada zaman geçiren müşterilerle etkileşime girmek ve müşteri deneyiminin her adımında bulunabilmek için hem online hem offline kanalların birbirine entegre şekilde yönetilmesi gerekiyor. Sürekli değişen trendleri takip edebilmek için, yenilikçi fikirlere inanmak ve yatırım yapmak bu nedenle çok önemli.
Artık teknolojiyi sadece ürün ve hizmetlerin tasarım, üretim ve sunumunda değil, hayatın odağında tutmak gerekiyor. Yapay zeka, bulut, büyük veri gibi teknolojiler, ülkemizin küresel rekabetçiliğinde kaldıraç etkisi yapacaktır. Böyle bir çağda, Türkiye olarak değişimin dışında kalmak gibi bir seçeneğimiz olamaz.
Sevgili Dostlar,
Bugün, işgücümüzün ortalama eğitim düzeyi 8 yıl olup bunun %56’sını lise altı eğitimliler oluşturuyor. Rakip ülkeler üniversiteye giderken, Türkiye’nin henüz liseye bile başlayamaması kabul edilemez.
Geleceğe hazır olmak için yeni neslin donanımının çok iyi olması gerekiyor. Bu nedenle, eğitim politikalarımızı yaparken gelecek seçimi değil, gelecek kuşağı düşünmek zorundayız.
Bu vesileyle şunu da paylaşmak isterim. Sadece eğitim değil bir çok konuda güzel ülkemizle ilgili hayaller kurarken, hep şu tespiti yaparım: Ortadoğu’nun bugünkü durumuna baktığımızda, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cumhuriyet’in kurucularının yüksek bir öngörüyle laik bir devlet yapısını tercih etmelerinin önemini bugün çok daha iyi kavrıyoruz.
Değerli Dostlar,
Bizim hayalini kurduğumuz çok güçlü bir Türkiye var. Hayalini kurduğumuz Türkiye için kesinlikle yeni bir ekonomik kalkınma öyküsüne ihtiyacımız var! Türkiye, özellikle de Türk özel sektörü, ülkemize bu ivmeyi kazandıracak kabiliyet, enerji, hırs ve beceriye sahiptir.
İhtiyaç duyduğumuz şey;
- Reformist ekonomi politikaları,
- Güçlü kurumlar,
- Çağdaş bir eğitim anlayışı,
- Daha iyi bir dış politika yönetimi,
- Evrensel kurallara bağlı işleyen bir yargı sistemi,
- Adaletin herkes için sağlandığı güçlü bir hukuk devleti,
- Herkesin kendini korkusuzca ifade edebildiği bir özgürlük ortamı,
- Kutuplaşmadan birlikte yaşayan insanlar.
Herkesin fikirlerini bir araya getiremeyiz ama herkesi bir amaç uğrunda bir araya getirebiliriz. Kutuplaşma yerine uzlaşmayı, sakin sakin ve özgürce tartışmayı hedefleyerek Türkiye’nin tüm sorunlarına çözüm üretebiliriz!
Sevgili Dostlar,
Hep birlikte geleceği iyi hayal etmemiz lazım, çünkü ömrümüzün geri kalan kısmı gelecekte geçecek. Söze, hayal kurmanın önemiyle başlamıştık. Sözün özü ve özeti: Hayalimiz kadarız! Aydınlık, güzel günlere ulaşsın hayallerimiz.
İyi haberlerle uyanacağımız günlerin çoğalacağı bir Türkiye ve Dünya umuduyla hepinizi bir kez daha sevgiyle selamlıyorum.