Değerli Konuklar,
Sizi, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu güzel organizasyonda sizinle bir arada bulunmaktan memnuniyet duyuyorum.
Gönül isterdi ki, baştan itibaren tüm konuşmaları dinleyebilseydim. Toplantının sadece kapanış bölümüne dahil olabildiğim için kendimi şanssız hissediyorum. Dolayısıyla, son sözü söylemek bana kaldı. Oysa, en çok “kadın”ın söyleyecek sözü vardır bu ülkede. Siyasette vardır, sanatta vardır, eğitimde vardır, toplumun her alanında kadının söyleyeceği çok söz vardır.
Değerli Dostlar,
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında toplumsal cinsiyet eşitliği alanındaki sorunlar, her yıl Mart ayı boyunca ve giderek artan sayıda etkinliklerle ele alınıyor. Bu, bir yandan memnuniyet verici. Öte yandan, bu önemli konunun yılın sadece belli bir döneminde değil, her daim gündemde olması gerekiyor.
Çünkü cinsiyete dayalı ayrımcılık ve eşitsizlik, sadece kadınların değil, tüm toplumun sorunudur. Kadına ait sorunlar aslında “insana” ait sorunlardır. Araştırma, proje ve seminerler, bu konunun gündemde kalması ve pek çok yönüyle ele alınması bakımından oldukça kıymetli çalışmalar. Accenture’la bu anlamda tebrik ve teşekkürlerimi paylaşıyorum.
Dünyayı rakamların yönettiği söylenir. Ama bence daha doğrusu şudur: Rakamlar, dünyanın iyi yönetilip yönetilmediğini gösterir. Ülkemizde işgücüne katılma oranı, Kasım 2017 verileriyle, erkeklerde %78 iken kadınlarda %39 (TÜİK, 15-64 yaş). Bu oranlar AB ve OECD ülkelerini incelediğimizde bizi ne yazık ki son sıralara itiyor.
Türkiye, ulusal ve küresel ölçekte hedeflerine ulaşmak için, kadınları yaşamın her alanına eşit bir paydaş olarak katmayı başarmak durumundadır. Bu konuda en başta zihniyet dönüşümünü sağlamak çok önemli. Toplumlar, düşüncelerini değiştirerek hayatlarını değiştirebilirler. Toplumsal olarak kadından beklentiyi “ev idaresinin mükemmelliği” yerine “bilimde, sanayide ve teknolojide üretim” olarak dönüştürdüğümüz takdirde çok hızlı yol alacağız.
TÜSİAD olarak ülkemizde kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasını, “demokratik gelişmişlik, kapsayıcı büyüme ve sürdürülebilir kalkınmanın” vazgeçilmez bir unsuru olarak görüyoruz.
Kadınların eğitim, çalışma hayatı ve karar alma mekanizmalarına katılımı başta olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili tüm konuları yakından takip ediyoruz. Özellikle 2000 yılından bu yana gerek iş dünyasındaki gerekse toplumdaki farkındalığın yükselmesi için projeler gerçekleştiriyoruz.
Bu konudaki son çalışmamızı, toplumu etkileme gücü yüksek olan televizyon dizilerinde toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine gerçekleştirdik ve bulgularımızı geçen hafta kamuoyuyla paylaştık. Hayatım boyunca inandığım bir şey varsa o da, “bir yerden başlamak gerektiği”dir. Çünkü zaman geçtikçe, şartların düzeleceği şeklindeki anlayışın, özellikle bu konuda geçerli olmadığını biliyoruz. Televizyon ekranlarında “gördüklerimiz”de değişim bir an önce başlamalı. “Nasıl gördüğümüzü değiştirirsek, nasıl değiştiğimizi görürüz.”
Değerli Konuklar,
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin çok boyutlu yapısı göz ardı edilemez. Hepimizin hemfikir olacağı gibi, etkili kamu politikaları başta olmak üzere, kamu-özel sektör ve sivil toplum işbirlikleri ile çözüme odaklanmak ve fark yaratmak gerekiyor.
- Eğitim seviyesi yükseldikçe kadınların işgücüne katılım oranları da anlamlı derecede artıyor. Dijital çağda kadınları özellikle STEM alanlarında eğitime ve çalışmaya yönlendirmek geleceğe çok kıymetli bir yatırım olacaktır.
- Bununla birlikte eğitim, işgücüne katılım için ne yazık ki tek başına yeterli değil. Kadınların doğum sonrasında iş yaşamından kopmalarını önlemek de gerekiyor. Kadınlar, annelik ve iş hayatı arasında tercih yapmak zorunda değildir.
- Tüm karar alma noktalarında (parlamento, hükümet, kamu yönetimi, özel sektör) daha fazla kadın olmasını sağlayacak kararlı adımlara da ihtiyaç var.
- En başta şiddet başta olmak üzere kadınların hayatını cehenneme çeviren tehditleri ortadan kaldırmamız şart.
Konu ne olursa olsun, sorunları tanımlamak çok önemli. Bir problem, yıllardır çözülememişse o güne dek denediğiniz çözüm yolları yanlış demektir. Doğru teşhis konmadan, doğru tedavi yapılamaz. Ama yalnızca doğru teşhis de yetmiyor. İyileşme için “doğru tedavi”nin “doğru” uygulanması da gerekiyor.
Değerli Konuklar,
Toplumsal dönüşüme katkı sağlama konusunda özel sektörün müthiş bir potansiyel taşıdığına inanıyorum.
Dünyada iş yaşamı giderek daha kompleks, daha dinamik ve her şeyin süratli yaşandığı bir ortama dönüştü. Artık iş dünyasında katılımcılığa, yaratıcı ve inovatif fikirlere ihtiyaç var ve bu ihtiyaç küresel rekabet ortamında artarak devam edecek. Bugünün ihtiyacı, daha kapsayıcı, daha katılımcı ve birlikte öğrenen bir liderlik ve takım yaklaşımıdır.
Şirketlerin esas zenginliği, kadın-erkek eşitliğinin ve çeşitliliğin sağlanmasında yatıyor. İş dünyası olarak dikkat etmemiz gerekenleri şöyle ifade edebilirim:
- Öncelikle kurumlarımızda toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun bir kültürün yerleşmesini sağlayacak adımların, bütüncül bir anlayışla hayata geçirilmesi gerekli. Burada üst yönetimin taahhüdü büyük önem taşıyor.
- Kurumsal politikalarımızda toplumsal cinsiyet eşitliğini stratejik önceliklerden biri olarak konumlamak ve hedefler koymak, olmazsa olmaz adımlardan biri. Mentorluk ve liderlik gelişim programları, iş-aile dengesinin kurulmasına yardımcı esneklik ve çocuk bakımı programlarının hayata geçirilmesi çözümün bir diğer boyutu.
- Kurumsal hayatımızdan özel hayatımıza kadar, iletişim dilimizi toplumsal cinsiyet ayrımcılığından arındırmamız da farkındalığı artırıcı ve güçlendirici olacaktır. İş hayatında cinsiyet ayrımcılığını pekiştiren önyargıların ortadan kalkması için iletişim dilimiz büyük önem taşıyor. Bu konuda bugüne kadar neredeyse “dilsiz” kalmış bir toplumuz. Oysa değişim dilde başlar, dilde biter.
Değerli Konuklar,
Koşulların görünmez bir el tarafından bir anda değiştirilmesini bekleyemeyiz. Dönüşümün bir parçası olmamız şart. Her bireyin ve kurumun kendi etki alanlarından başlayarak bir “kelebek etkisiyle” bu dönüşüme büyük katkı sağlayacağına inancım sonsuz.
Hedeflerimizi veriye dayalı analizlerle belirlemek, hedefin kendisine ulaşmak kadar önemli. Bu kapsamda bugün bulgularını dinlediğimiz “Getting to Equal” araştırması bize ulaşmak istediğimiz hedefi belirlemek ve ve ona en kısa sürede ulaşabilmek için önemli bir yol haritası sunuyor. Bu değerli araştırmayı ülkemize kazandırdığı için bir kez daha Accenture Türkiye’ye teşekkürlerimi sunuyorum.
TÜSİAD olarak her zaman söylüyoruz: Tek kanatla geleceğe uçamayız. Başarılı bir toplumun göstergesi, problemlerin olup olmadığı değil, problemlerin geçen senekilerle aynı olup olmadığıdır.
Her yıl 8 Mart’ta aynı problemleri konuşmak yerine, önümüzdeki sene bu konuda attığımız somut adımları paylaşmak temennisiyle hepinizi bir kez daha TÜSİAD Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.