Değerli Rektörüm, Değerli Hocalarım, Değerli Konuklar, Sevgili Gençler, Ve Değerli Basın Mensupları,
Öncelikle sizleri, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün sizlerle böyle önemli ve kendi alanında ilk olma özelliğini taşıyan değerli bir etkinlikte bir araya gelmekten memnuniyet duyuyorum.
Bugün birlikte “Türkiye’nin Gelecek Vizyonu ve Teknoloji” üzerine konuşacağız. Eğitim ve profesyonel iş hayatını teknoloji sektörüne adamış biri olarak, ülkemizde teknolojinin gündemin vazgeçilmez konularından biri haline gelmiş olmasını gerçekten çok kıymetli buluyorum. Çünkü neye önem verirseniz, sonuçta onu elde edersiniz.
Değerli Konuklar,
Farkında olsak da olmasak da, dijital çağda yaşama ve iş yapma biçimlerimiz kabuk değiştiriyor. Günlük hayatta kullandığımız tüm akıllı teknolojiler, telefonlar, tabletler, giyilebilir teknolojiler yaşamımızı değiştiriyor. Teknoloji sayesinde bir ‘tık’la yüzlerce kişiyle online iletişim kurup sosyalleşiyoruz. Alışveriş kararlarımıza, dinleyeceğimiz müziğe, izleyeceğimiz filme, yemek yiyeceğimiz restorana neredeyse bizi bizden daha iyi tanımaya başlayan yapay zeka karar veriyor.
Artık neredeyse 24 saat internete bağlıyız, hatta kimimiz bağımlı hale gelmiş durumdayız. Toplum olarak teknoloji bağımlılığımız o kadar yüksek ki Yeşilay’ın sadece bu konuya özel çalışmaları var. Hatta geçen ay, TBMM Genel Kurulu’nda “Teknoloji Bağımlılığı” ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu bile kuruldu.
Kısaca, her geçen gün teknolojiyle daha iç içe olduğumuz bir hayat yaşıyoruz. Yemeden-içmeden vazgeçiyoruz, teknolojiden vazgeçemiyoruz. Ve inanın, teknolojideki gelişmeler adına, bu daha başlangıç!
Değerli Konuklar,
Bütün bu gelişmeler neticesinde, güçlü bir gelecek için teknolojinin önemini, bugün artık kimse inkâr etmiyor. Bununla birlikte, ülkelerin geleceklerini inşa etmede, yeni bir vizyon, yeni bir teknolojiden çok daha önemlidir. Bu nedenle gelin, önce vizyon hakkında konuşalım.
Türkiye’de yıllardır bir vizyon - misyon tartışmasıdır gidiyor. Özellikle iş dünyasında şirketlerin web sitelerinde “vizyon – misyon ” konusu senelerce “copy - paste” ifadelerle geçiştirildi. İş hayatında vizyon için zaman harcamanın bile gereksiz olduğu görüşünde olan birçok insan var.
Bu yüzden olsa gerek Türkiye dünyada ileri teknolojide, bilimde, sanatta ve ekonomide olması gereken yerde değil!
Vizyonun önemini anlamadan o seviyelere gelmesi de mümkün değil. Çünkü şurası kesin ki “Harekete geçmeden vizyona sahip olmak, gündüz görülen bir rüyadır. Vizyona sahip olmadan harekete geçmek ise bir kâbustur.”
Değerli Konuklar,
Vizyon, sadece şirketlerimiz için değil, ülkeler için de ele alınması gereken kritik bir husustur. Vizyon, Türkiye’nin gelecekte nerede olmayı hayal ettiğini gösterir. Bu, 5-10 sene sonrası için futuristik bir yaklaşımdır.
Vizyonun ve ortak hedefin ne olduğunu tam olarak bilmeyen insanların, tabiatıyla, aynı hedefe yönelebilmesi mümkün değildir. Önce hepimizin nereye gittiğimizde hemfikir olmamız gerekir. Çünkü “nereye gittiğinizi bilmiyorsanız hangi yoldan gittiğinizin bir önemi yoktur.”
Peki, Türkiye nereye gidiyor? Nedir Türkiye’nin vizyonu? Türkiye’nin vizyonu, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından 100 yıl önce belirlenmiştir. Bu hedef “çağdaş uygarlık düzeyine erişmek, hatta bu düzeyi aşmak”tır.
Atatürk’ün çağdaşlaşma yöntemi, "Az zamanda çok ve büyük işler yapmak" esasına dayanır. Bugün teknolojideki gelişmelerle zaman çok daha hızlı akıyor. Bize düşen, çok daha büyük işleri, çok daha hızla hayata geçirmektir. Çünkü unutmamak gerekir ki “hayata geçmeyen vizyon, halüsinasyondur.”
Değerli Konuklar,
Vizyonumuz belli: Çağı yakalamak. Bunun için gelin, nasıl bir çağın içinde olduğumuza bakalım. Önce bugünün değişimini anlayalım.
Bugün, insanlığın dönüşümünü de içeren yeni bir teknolojik devrimin tam da başlangıç noktalarındayız. Teknolojiler günlük olarak bile değil, neredeyse anlık olarak değişiyor. Değişimin boyutu, hızı ve kapsamı açısından tarihsel önemde bir dönemin içerisindeyiz. Bu bir dönüşüm, bir devrim. Bu devrime “dijital devrim – dijitalizasyon çağı” diyoruz.
Bugün, uluslararası ticaret savaşları gündemi meşgul ederken, teknolojik değişim ve dönüşüm hız kaybetmeksizin hayatımızı yönlendiriyor. Gelişmiş ülkeler, dijital dönüşüm için gerekli olan ekosistemi oluşturarak mevcut güçlü konumlarını korumaya çalışıyorlar.
Gelişmekte olan ülkeler ise yıkıcı inovasyonun dinamiklerine ayak uydurarak küresel piyasada yer edinmeye çalışıyorlar. Küresel dinamiklerin hızla değiştiği günümüzde, Türkiye olarak “Dün yaptıklarımızı tekrar ederek yeni bir yarın yaratamayız.”
“Türkiye çağı nasıl yakalar?” sorusunun cevabı, yüksek katma değerli teknoloji üreten dijital bir ekonomiye sahip olmamızdır. Emin olun, “Nedenler yeterince güçlü olduğu zaman, nasılı her zaman bulabiliriz.”
Her ülke, gençliği kadar kuvvetlidir. Biz, genç ve dinamik nüfusumuzla dijital dünyada söz sahibi olabilecek potansiyele sahibiz. Rekabet gücümüzü artırmanın yolu “teknoloji tüketen” değil, “teknoloji üreten” bir nesil yetiştirmektir.
Çağa hazır bir gençlikle “değişimi izleyen” değil, “değişimi yöneten” bir Türkiye, geleceğin güçlü ülkeleri arasında yerini alacaktır. Ancak bunu gerçekten istememiz gerekiyor. Çünkü “Ne kadar güçIü oIacağımızı, ne kadar güçlü istediğimiz beIirIer.”
Değerli Konuklar,
Gelin, dünyada ve Türkiye’de internet ve sosyal medya kullanımıyla ilgili bazı dikkat çekici rakamlara göz atalım.
Bugün dünya nüfusu 7 milyar 691 milyon kişi ve We Are Social’ın ‘2018 Dünya İnternet, Sosyal Medya ve Mobil Kullanıcı İstatistikleri’ne göre:
- 4,02 milyar insan, yani dünya nüfusunun %53’ü internet kullanıyor.
- 3,19 milyar insan, yani dünya nüfusunun %42’si sosyal medya kullanıcısı.
- 5,13 milyar insan, yani dünya nüfusunun %68’i mobil kullanıcısı.
Raporda, dünyada toplam nüfus 84 milyon artarken, internet kullanıcılarının sayısının 367 milyon arttığı görülüyor. Aktif sosyal medya kullanıcı sayısı 288 milyon ve mobil sosyal medya kullanıcı sayısı ise 297 milyon artmış. Kısaca diyebiliriz ki sosyal medya kullanıcı sayısı artışı, nüfus artış hızının neredeyse 4 katına ulaşmış!
Dünyadaki kullanıcı dağılımı, bazı bölgelerin internet kullanım oranlarının çok düşük olduğunu gösteriyor. Afrika bu bölgelerden biri. Orta Afrika’da kullanıcı oranı yüzde 12. Doğu Afrika’da ise yüzde 32. Dünyanın geri kalan her bölgesinde sayı yüzde 41’in üzerinde ve bu oranın bazı bölgelerde yüzde 95’e kadar çıktığı görülüyor.
Rakamlarla Türkiye’de dijital dünyaya bakalım: 82,4 milyon nüfusa sahip ülkemizde;
- 59,36 milyon internet kullanıcısı var. ( Nüfusun %72’si )
- 52 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı var. ( Nüfusun %63’ü )
- 44 milyon aktif mobil sosyal medya kullanıcısı var. ( Nüfusun %53’ü )
Ortalama olarak, dünyada günlük sosyal medya kullanım ortalaması 2 saat 16 dakika. Türkiye tabii ki bu ortalamanın üstünde. Bizler, günde ortalama 2 saat 46 dakikamızı sosyal medyada geçiriyoruz.
Türkiye’deki sosyal medya kullanımının içinde Instagram’ın kapladığı yoğunluk, dünyada birinci sırada. Türkiye, İsveç’le birlikte yüzde 58’lik oran ile Instagram kullanımında birinci sırada yer alıyor. Bu konuda dünya ortalaması ise yüzde 15 düzeyinde.
Bütün bu rakamların gösterdiği bir şey var, o da şu: Dünya artık dijitalleşmeyle dönüyor! Hayat artık “mobil” bir hayat. Bunun farkına varan ülkeler, gelecek vizyonlarında teknolojiye gereken rolü veriyorlar. Türkiye’nin gelecek vizyonunda da teknoloji başrolde olmalıdır.
Değerli Konuklar,
Görüldüğü üzere, dijital dönüşüm şirketlerden öte, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Bu, bir küresel rekabet gücü meselesidir. Dijitalleşemeyen bir Türkiye, 21. yüzyılda ilerleyemez. Türkiye teknolojide güçlendikçe, ekonomide de güçlenecektir.
İlerlemenin başlıca belirleyicisi, toplumların teknolojik inovasyonları kucaklama derecesidir. 24 Haziran seçimleri ile yeni bir yönetim sistemine geçtik. Yeni yönetim şeklimizin kurumları arasında “Dijital Dönüşüm Ofisi” de var. Türkiye’de bu konuda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili tüm bakanlıklarımız tarafından önemli çalışmalar yapılıyor.
Teşvikler çıkarılıyor; kamu, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, teknokentler ve özel sektör işbirlikleri ile başlayan çalışmalarla ülkemizin strateji ve yol haritası belirleniyor.
Teknik liseler ve üniversiteler, konuyla ilgili eğitim programları oluşturuyor ve şirketler dönüşüm için harekete geçiyor. Tüm bu gelişmelerin önümüzdeki dönemde artarak devam edeceğine inanıyorum.
Teknoloji çağını yakalamak için gereken adımları atarak, geleceğin güçlü ülkeleri arasında yer alma fırsatını yakalamalıyız. Unutmayalım ki "giden zaman, kaçan fırsat geri gelmez."
Bu vesileyle, bir konuya özellikle değinmek istiyorum. Böyle bir çağda Türkiye, dünyada “internet sansürleri” ile gündeme gelmeyi hiç hak etmiyor. Bir toplumun gelişmişliğinin ve demokrasisinin ölçütü, bilgiye özgürce erişebilmesidir. Türkiye’de halen çok sayıda web sitesi engelli ki bunların başında internetin en büyük ansiklopedisi olan Wikipedia yer alıyor.
İnternetten çekinen ve internetle savaşan bir ülke görüntüsü çizmememiz gerekiyor.
Değerli Konuklar,
Değişimin süratinin akıl almaz bir boyuta ulaştığı, klişe deyişle ‘baş döndürdüğü’ günlerden geçiyoruz. Bugün iş dünyasında da tüm sektörleri etkileyen değişimler yaşanıyor, yeni iş modelleri ortaya çıkıyor ve bildiğimiz her şey adeta “alt üst” oluyor.
Bugün dijitalleşme, dijital okuryazarlığa sahip bir iş gücünü gerektiriyor. Artık iş ilanlarının büyük bölümü, 10 hatta 5 yıl önce hiç var olmayan ‘Büyük Veri Analistliği’ gibi yetenekler için veriliyor. Yeni dijital yeteneklere talebin giderek artacağına dair hiç kuşku yok.
Korn Ferry Enstitüsü’nün tahminlerine göre 2030 yılında tüm dünyada 85,2 milyon pozisyon, gerekli yetenekte insan bulunamadığı için doldurulamayacak. Teknoloji, medya ve telekomünikasyonda bu açık 4,3 milyonu bulacak.
Böyle bir geleceğe hazır olmak için yeni çağın dilini anlamak gerekiyor. Teknolojinin etkisiyle en büyük devrimlerden biri "dil" konusunda yaşanıyor. Yeni bir alfabe öğreniyor, birbirimizle yeni bir dille anlaşmaya çalışıyoruz.
Evet artık iş hayatında siber fiziksel sistemler, yatay ve dikey entegrasyon, nesnelerin interneti, öğrenen robotlar, büyük veri ve veri analitiği, bulut bilişim, artırılmış gerçeklik, siber güvenlik gibi daha önce hiç duymadığımız kavramlar var.
Bakın bütün bunlar, Türkiye’de 2015 yılının ortasından sonra “konuşulmaya” başlandı. İnsan kaynakları birimleri yakın zamana kadar, iş görüşmelerinde adaylarda yabancı dil olarak İngilizce, Almanca, İtalyanca gibi “yüzlerce yıllık” dilleri ararken, bugün henüz çok çok 4 yıllık yepyeni bir “dil”e ihtiyacımız olduğunu görüyoruz.
“Dijital Türkiye”ye henüz “dilimiz dönmüyorsa” burada en çok “teknoloji iletişimcileri”ne iş düşüyor.
“Bir insanla iletişim kurmak istiyorsanız, kendi bildiğiniz dili değil; onun anladığı dili konuşmalısınız” derler. Şuna inanıyorum ki dünyada bir gün herkes aynı dili konuşacak. Ve bu dil “teknolojinin dili” olacak.
Değerli Konuklar,
Böyle bir çağda, geleceğin başarılı iletişimcileri arasında yer almak için iletişimin gelişimini doğru okumak gerekiyor İş dünyasında 90’ların sonlarında veya daha sonra doğanların, başka bir deyişle “ana dili dijital olan” gençlerin dâhil olduğu bir nesil var. “Gerçek dünya - sanal dünya” gibi bir ayrım yapmayan bu gençlerin, birçoğumuzun Google’dan yardım almadan anlayamayacağı kısaltmalardan oluşan dev bir sözlükleri var.
Diğer yanda ise birkaç sene öncesine kadar gençlere “Bırakın şu telefonları” diyen, bugün ise teknolojiden vazgeçemeyen yaşça büyük insanlar var J Ve onların sosyal medyada yaptıkları sempatik hareketleri saymakla bitiremeyiz…:) Bir diğer deyişle;
- Sosyal medyada gördükleri her linki paylaşma isteği duyan,
- Çocuklarının arkadaşlarının paylaştıkları ‘cool’ fotoğrafların altına hiç de ‘cool’ olmayan sevgi cümleleri yazan,
- Tuşlu telefonlardan dokunmatik telefonlara geçince sürekli birilerini yanlışlıkla arayan,
- Google'da arattığı her şeyin sonuna "Lütfen" ve "Teşekkürler" eklemeyi ihmal etmeyen,
- Mesaj attıktan sonra ‘ulaştı mı’ diye arayanlar var J
İşte bu nedenle, teknoloji çağında iletişim kazalarını önlemek ve kuşaklar arası ortak dili yaratmak için ‘Teknoloji İletişimcileri’ne çok ama çok ihtiyaç var!
Bu yeni dili öğrenmezsek, iletişim çağında iletişimsizlik, geleceğin en büyük sorunu olur. Akıllı cihaz sayısı, akıllı insan sayısından fazla olmaya başlamadan, birbirimizi anlamak için teknolojinin dilini öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü Mevlana’nın dediği gibi “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.”
Değerli Konuklar,
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir ulusun dili, bütün bilim kavramlarını oluşturacak şekilde gelişmemişse, o ulusun bilim ve kültür alanında bir varlık göstermesi beklenemez.” sözleri, teknoloji dilinin önemini gösteriyor.
İşte bu nedenle; Atamız’ın ülkeyi emanet ettiği gençliğin hem dijital teknoloji aracılığıyla bilime, kültüre, sanata kolayca ulaşabilen hem de cumhuriyet değerlerini koruyan bir nesil olarak yetiştirilmesi gerekiyor. Birçok gencimizin daha şimdiden dijital dünyada çok büyük işler başarmış olması, bu neslin geleceğinin çok daha parlak olduğunun açık bir göstergesidir. Emin olun, yakın gelecekte dünyayı değiştirecek şeyleri “elinden telefonu düşürmeyen” bu gençlerimiz yapacaklar.
“Geleceğe dönük umutlarımız, şimdiki gücümüzün kaynağıdır.”
Gençlerimizden aldığımız umutla, teknolojinin ve insanımızın tüm potansiyelinden faydalanırsak Türkiye için aydınlık, güçlü ve mutlu yarınlar hayal değil!
Bu değerli etkinliğin Türkiye’nin çağı yakalamasına katkı sağlaması temennisiyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Sevgiyle kalın!