Değerli Konuklar, Sevgili Dostlar,
Sizleri, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu keyifli etkinlikte sizlerle bir arada olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bugün aranızda kendimi adeta “evde” hissediyorum. Çünkü bizi verimli işbirliklerimizden ziyade, uzun yıllara dayanan keyifli dostluklarımız birbirimize bağlıyor.
Samimiyetle paylaşmak isterim ki kısa süre önce devrettiğim TÜSİAD Başkanlığı görevim süresince, en çok özlemini duyduğum şeyler arasında, siz değerli dostlarımla bir araya gelmek yer alıyordu. Bugün bana bu özlemi giderme şansını veren değerli davetleri için Apple Türkiye ve KoçSistem ailelerine gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.
“Dünyanın kaderini etkilemiş ‘üç elma’ nedir?” diye sorulsa; biri Hz. Âdem’e, biri Newton’a, biri de Steve Jobs’a nasip olmuş 3 elmayı saymak gerekir. Dördüncü elmanın da bu işbirliğiyle KoçSistem’e başarılar getirmesini temenni ediyorum J
Bu stratejik işbirliği için Apple Türkiye ve KoçSistem’i gönülden tebrik ediyorum. Fırsatlarla dolu olduğuna inandığım bu yeni yol, başta sektörümüze ve elbette Türkiye’ye hayırlı olsun!
Değerli Dostlar,
“Yaşamımız, yaşadıklarımızla değil; beklentilerimizle şekillenir.” Bugün sizlerle birlikte Türkiye’nin yarınlarından beklentilerimizi konuşalım istiyorum. Hep hayalini kurduğumuz “ekonomisi güçlü, insanları mutlu ve yarınları aydınlık bir ülke” olmak için Türkiye nasıl bir yola çıkmalı ve bu yolda hangi adımları atmalı, bunları birlikte değerlendirelim.
İş dünyası olarak bizim, ülkemiz ile ilgili çok büyük hayallerimiz var.
Ancak şunu biliyoruz ki “İlerlemeyi sağlayan istekler değil, adımlardır.”
Zaten Mevlana da der ki: “Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin.”
O halde bugün, “Yeni Bir Geleceğe Adım Adım” nasıl yürüyeceğimize birlikte bakalım.
Değerli Dostlarım,
“Taş devri, taşlar tükendiği için değil, kafalar değiştiği için sona ermiştir.”
Bugün teknolojideki gelişmelerle dünya hızla değişiyor. Çok yakın bir zamanda yapay zekâ, sürücüsüz otomobiller ve bazı işlerin otomasyonu, küresel ekonomiyi daha da değiştirecek gibi görünüyor. Teknolojideki gelişmeler karşısında bugün büyük ekonomiler bile şaşkın.
Şurası kesin: Herkesin bir an evvel kafasını değiştirmesi gerekiyor J
Dünya ekonomisi giderek dijitalleşiyor. Amerika, Çin, Avrupa ve Japonya başta olmak üzere dünyanın büyük güçleri, birbirlerine teknolojik üstünlük sağlamak için yarışıyorlar.
Çin'in teknoloji şirketlerine yatırımları ''milli güvenlik'' kaygısıyla ABD'de paniğe yol açarken, iki ülkenin karşılıklı hamleleri yeni bir ticaret savaşının fitilini ateşledi.
Artık iki devlet arasındaki ekonomik rekabet, teknoloji yarışıyla iyice kızıştı.
“Peki, biz ne yapacağız? Dijital dönüşümde ayakta kalan ekonomiler arasında yer almak için çalışacağız. Bunun için Türkiye ekonomisini düşük katma değerli ve emek yoğun üretimden, yüksek katma değerli ve inovasyon odaklı üretime doğru yönlendirmemiz, yani sanayide dijital dönüşümü sağlamamız gerekiyor.
Birinci, ikinci, üçüncü sanayi devrimlerini kaçırdık. Hep söylerim; “Şanslı kişi, yanlış treni kaçırandır.” 4. Sanayi Devrimi’ni yakalamak zorundayız. Başka şansımız yok.
Türkiye’nin atacağı adım:
Teknolojiyi ithal etmek yerine inşa etmektir.
Değerli Dostlarım,
Türkiye bugün orta gelir tuzağına saplanmış ve büyümede ‘maalesef’ dışa bağımlı bir ülkedir. Bunda geç dönemde sanayileşme, sermaye birikimi yetersizliği, enerji kaynaklarında dışa bağımlılık gibi tarihsel ve yapısal nedenlerin de etkisi var. Ancak esas neden, bu engelleri aşacak doğru politikaların geliştirilememesi, geliştirilse de uygulanamamasıdır.
İhracatımız, bir türlü ithalata bağımlılıktan kurtulamıyor. Bunun çözümünde en önemli araçlardan biri şüphesiz Ar-Ge harcamaları. Ar-Ge yatırımları kısıtlı olunca, ülkemizde yüksek düzeyde teknolojilerin geliştirilmesi mümkün olmuyor. İç tasarruf düzeyi de bir türlü arttırılamayınca, büyüme ister istemez dış kaynaklarla finanse ediliyor.
Özellikle son yıllardaki hızlı büyüme dönemlerinde dış borcumuz arttıkça, cari açığımız da arttı. Artan cari açık, finansal kırılganlığa yol açtı. Finansal kırılganlıklar ise krizlere neden oldu.
Durum bu kadar net. Çünkü ekonomide sürprizler yoktur.
Piyasalarda her şey sebep-sonuç ilişkisine dayanır. Sebep-sonucu doğru tahlil etmezseniz, ekonomide teşhis de yanlış olur, tedavi de! İş dünyası olarak bugün sıkıntısını yaşadığımız sonuçları çok önceden öngörerek ekonomi yönetimimize uyarılarımızı yaptık. Çünkü biz daima şuna inandık: “İnsan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur.”
Değerli Dostlar,
Son yıllarda ekonomimizde pek çok risk biriktirdik. Geçen yıl Ağustos ayında aslında ekonomiden çok farklı bir alanda, dış ilişkilerimizde yaşadığımız bir sorun, bu risklerin gerçeğe dönmesine neden oldu.
Kurda yüksek artış, piyasada likidite sıkışıklığı ve kredilerde daralma ile karşı karşıya kaldık. Gerek Merkez Bankası’nın gerekse ekonomi yönetimimizin aldığı bazı tedbirler ve açıklanan Yeni Ekonomi Programı ile finansal piyasalar sakinleşti. Kur istikrara kavuştu.
Bu süreçte kurdaki artışı dolar(USD) yakarak veya i-Phone kırarak protesto edince kurun düşmediğini de öğrendik. Olan, garanti belgesi kapsamına girmeyen kırık telefonlara oldu J)))
Finansal piyasalar hep dalgalıdır; hızlı çıkar, hızlı sakinleşir. Ancak reel ekonomi öyle değildir. Reel ekonomide etkiler hem daha uzun sürer, hem de çözüm için farklı yaklaşımlar gerekir. Nitekim bu etkiler sonucu son çeyrekte ekonomimiz %3 küçüldü.
İlk çeyrekte gidişat biraz daha yatay seyre dönmüş olsa da talep zayıf seyretmeye devam ediyor. Finansmana erişim hala kısıtlı ve maliyetli.Döviz cinsinden biriken borcumuz da bir miktar azalmış olsa da hala yüksek. Enflasyon oranı da keza %20 civarında seyrediyor. Ve enflasyon ferman dinlemiyor :)
İyi haber: Bir seçim dönemini daha “nihayet” geride bıraktık. Bıraktık, değil mi? J)) Anadolu Ajansı’ndan şu bilgiyi duymak istiyoruz : “Artık önümüzde 4 yıllık seçimsiz bir dönem var J)))” Özetle, bir an evvel yüzümüzü tamamen ekonomiye çevirebileceğimiz bir döneme girmeliyiz J
Değerli Dostlar,
İş dünyası olarak bizim hedefimiz yüksek büyüme değil, nitelikli ve sürdürülebilir büyümedir. Bugün odaklanmamız gereken sorular şunlar olmalı:
- Finansal istikrarı nasıl sağlayacağız? Ekonomimizin rekabet gücünü nasıl artıracağız? Yeniden ‘küresel düzeyde güçlü bir Türkiye’ hikâyesini nasıl yazacağız?
Finansal istikrarı sağlamanın birincil koşulu, enflasyonu makul tek haneli düşük seviyelere indirmektir. Büyümeye geri dönmemizin en hızlı yolu ise bugün bankacılık sisteminde sorunlu kredileri bilanço dışına çıkaracak mekanizmaların oluşturulmasıdır.
Ekonomimizde rekabet gücünü artırmak için ise teknoloji odaklı büyüme politikalarına ihtiyacımız var. Ayrıca yapısal sorunlarımızı çözmeliyiz. Burada öncelikli alanlar vergi, işgücü piyasası, eğitim, tarım ve enerjidir.
Şunu unutmayalım ki her kriz geçicidir, önemli olan bizlere neler öğrettiğidir. Türkiye ilk defa bir özel sektör borç krizi ile karşı karşıya. Çözümler kolay değil ama pek çok ülke bu tür krizlerden başarılı bir şekilde çıktı. Biz de elbette başaracağız.
Türkiye’nin atacağı adım:
Krizlere direnci yükseltmek için ekonominin temellerini güçlendirmektir.
Değerli Dostlarım,
Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum- WEF) her yıl, ülkelerin rekabet gücü sıralamasını içeren bir rapor yayınlıyor. İlk defa bu yıl, raporda yeni bir endeks baz alındı. Bu yeni endeksin temel amacı, 4. Sanayi Devrimi'nin harekete geçirdiği dinamikleri rekabet gücü tanımına katmak olarak açıklandı.
Durum çok açık değil mi? Dünyada artık rekabetin ana kozu, teknolojidir.
Küresel Rekabetçilik Raporu 2018 sıralamasında Türkiye, bir önceki yıla göre 3 sıra gerileyerek 140 ekonomi arasında 61’inci sırada yer aldı. Endekste “pazar büyüklüğü”nde 13’üncü, “inovasyon ekosistemi” sıralamasında ise 47’inci sırada yer alıyoruz.
Raporda, Türkiye’nin inovasyon puanının yüksek olmasına rağmen, girişimcilik ve pazar işleyişimizdeki sorunlardan dolayı, üretilen fikirlerin değere dönüşmesinde önemli kısıtlarla karşılaşıldığı vurgusu yapılıyor.
Buradan okunacak mesaj çok net: Türkiye, pazar potansiyeli çok yüksek bir ülke ve Türkiye’nin dünya liginde daha üst sıralara çıkmasının yolu girişimciliğe, teknolojiye ve inovasyona yatırım yapmaktan geçiyor.
“Taç kimdeyse güç ondadır” derler. Bugünün tacı, teknolojidir. Apple'ın şirket değeri, bizim Merkez Bankamızın net döviz rezervinin onlarca katı kadar. Yani “büyük ekonomiyiz” demekle “büyük ekonomi” olunmuyor! Olayı Apple’a endekslemekten öte, ülkemizden dünya çapında milyarlarca dolar değerinde şirketler çıkarmak için kollarımızı sıvamalıyız.
Unutmayalım ki küresel rekabette “Arda kalan, derde kalır.”
Türkiye’nin atacağı adım:
Ekonomik sıçrama yapabilmek için teknolojiyi bir kaldıraç olarak kullanmaktır.
Değerli Dostlar,
Yakın geçmişe baktığımızda, teknolojik altyapısını oluşturan ülkelerin, hızla geliştiğini görüyoruz.
- İngiltere'nin sanayi devrimi sonrasında buhar makinesiyle zenginleşmesi,
- Almanya ve ABD'nin elektrik ve kimya alanlarındaki teknolojilerle büyümesi,
- Güney Kore'nin büyük ölçüde otomotiv ve petrokimya endüstrilerine ağırlık vermesiyle yüksek gelirli ülkeler arasına katılması, pek de tesadüf değil.
Bilişim teknolojilerindeki sıçramanın, başta Çin olmak üzere Uzak Doğu ülkelerinde yarattığı büyük değişim de yine yükselen dalgaya uygun altyapı geliştirmenin bir sonucudur.
Çünkü “Şans, tedbirli ülkelerin cephesinde savaşır.”
Geleceği doğru okumak zorundayız. Önümüzdeki 20-30 yıllık süreçte dünyada yaşanacak yeni büyüme dalgasında, çevresel sürdürülebilirliği esas alan teknolojilerin, insanların yaşamını değiştirecek, makineler arası iletişimi sağlayacak ağ teknolojilerinin, nanoteknoloji, biyoteknoloji ve henüz adını bile duymadığımız bazı yeni teknolojilerin etkili olacağı yönünde güçlü işaretler bulunuyor.
IMF’nin Ekim 2018’de yayımladığı Küresel Ekonomik Görünüm verileri (WEO), Türkiye’nin 2020’de dünyanın 13’üncü büyük ekonomisi olacağını söylüyor.
Ancak şunu unutmayalım ki Türkiye'nin orta gelir tuzağından sıyrılarak “şampiyonlar ligi”ne girebilmesi, ancak ve ancak teknolojide söz sahibi olmasıyla mümkündür. Bu nedenle, inovasyonun teşvik edilmesi, Ar-Ge'ye yapılan harcamaların yükseltilmesi ve eğitim sistemimizin araştırmacı ve girişimci bireyler yetiştirmesi hayati önem taşıyor.
Genç nüfusumuzun genç hayallerini desteklemeliyiz. Unutmayalım ki Türkiye ancak Cumhuriyet’in yetiştireceği “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” sayesinde lig atlar.
“Eğri ok, doğru yol almaz.” Gençlerimizi doğru yetiştirmek için bilimi, teknolojiyi, sanatı harmanlayan bir yaklaşımı eğitimin tüm kademelerinde benimsemeliyiz.
Türkiye’nin atacağı adım: Çağdaş bir eğitim sistemiyle girişimci nesiller yetiştirmektir.
Sevgili Dostlarım,
Dijitalleşemeyen bir Türkiye, 21. yüzyılda ilerleyemez. Türkiye teknolojide güçlendikçe, ekonomide de güçlenecektir. Bu konuda ülkemizde en çok teknoloji sektörüne, yani bu salona iş düşüyor. Değerinizin farkında olun!
Sevgili Dostlar,
Artık, Türkiye'den bir Steve Jobs çıkmamasının nedenlerini tartışmayı bırakalım J
Mesele hayalleri gerçeğe dönüştürmekse, unutmayalım ki bu ülkeden bir Atatürk çıktı!
Bu gerçeği önce kendimize, sonra yapacaklarımızla dünyaya hatırlatalım. Ben inanıyorum ki teknolojinin ve insanımızın tüm potansiyelinden faydalanırsak, hayallerimize adım adım değil; koşar adım ulaşırız.
Son olarak şunu paylaşmak isterim.
“Dikkate alınması gereken; adımların büyüklüğü değil, hangi yönde olduğudur.”
Türkiye’nin atacağı en önemli adım: Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda ilerlemektir!
Umutlarımızın yeşereceği, pırıl pırıl bir gelecek, aydınlık bir Türkiye ve dünya temennisiyle hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Sevgiyle kalın