Erol Bilecik


İşlem Durum Simge - Process Status Icon
Popup Close
Erol Bilecik
Erol Bilecik Biyografi

TÜSİAD

Konuşmalarım


Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı Konuşması , 18.05.2017





Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Konuklar,

Yüksek İstişare Konseyi’nin bu yılki ilk toplantısına hoş geldiniz.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Bu ayın başından bu yana, çok yoğun bir tempoyla gerçekleştirdiğiniz Kuveyt, Rusya, Çin ve son olarak da ABD’ye resmi ziyaretlerinizin ardından, henüz İstanbul’a indiniz. Bu yorgunluğunuza rağmen bizleri kırmadan toplantımıza teşrif buyurmanız, bizleri onurlandırmıştır. Size TÜSİAD adına şükranlarımı paylaşıyorum.

Değerli Konuklar,

Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük devlet insanı Mustafa Kemal Atatürk’ün, Samsun’a çıkışı ile simgelenen Kurtuluş Savaşı’mızın başlangıcının yarın 98. yıldönümü. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor bayramımız bugünden kutlu olsun.

Son toplantımızdan bu yana, yalnızca ülkemizin değil, dünyanın da gündemine oldukça hareketli bir takvim hâkim oldu.

  • Alışık olduğumuz normların hızla eridiği,
  • Güç dengelerinin yeniden kurulduğu,
  • Demokrasilerin aşırı uçların baskısı altına girdiği,
  • Ayrışmaların arttığı,
  • Devletlerarası gerginliklerin zaman zaman tehlikeli düzeylere geldiği

bir dünyada yaşıyoruz.

Suriye’deki kanlı ve zalim iç savaş, bazen sonun başlangıcına gelindiği izlenimini verse de sürüyor. Ve tüm bunlar ister istemez,

  • Coğrafi konumuyla,
  • İttifak ilişkileriyle,
  • Tarihsel bağlantılarıyla

Türkiye’nin konumunu ve siyasetini de etkiliyor. Ortadoğu’nun bugünkü durumuna baktığımızda Cumhuriyet’in kurucularının yüksek bir öngörüyle laik bir devlet yapısını tercih etmelerinin önemini daha iyi kavrıyoruz.

Demokrasi, en gelişmiş siyasal sistem olarak, kendini sürekli daha iyiye doğru yenilemek zorunda. Bugün, gelişmiş ülkelerde yükselen aşırı akımların başı çektiği popülist dalga, demokratik yapıları zorluyor. Yapısı itibarıyla, demokratik sistem açısından bir tehlike oluştursa da, popülist hareketler toplumlarda yerleşik düzene yönelik, bazı şikayetlerin göstergesidir. Küreselleşme dönemindeki yönetim anlayışı, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin sarstığı sınıfların şikayetlerine ilgisiz kalınca, birikmiş öfke patlamaya başladı.

Buna karşılık 4.Sanayi Devrimi ile tetiklenen insanlık tarihinin en kapsamlı teknolojik devrimini yaşıyoruz. Günlük yaşamlarımız gelişen teknolojilerden her alanda etkileniyor. Bundan önceki sanayi devrimlerinde olduğu gibi, sadece ekonomi değil, toplum ve siyaset de köklü bir değişim dönemine giriyor.

Bir çelişki olarak, aşırı popülist hareketler; yanıltıcı bilgiler ve oluşan dezenformasyon, teknoloji sayesinde seçmeni daha rahatça etkileyebildiği bir ortamdan besleniyor. Uygarlığın evriminde sık sık yaşanan böyle zorlu ve karmaşık bir dönemde, daha iyi bir geleceği inşa etme sınavı içindeyiz. Gelişmiş, demokratik ülkelerin siyasi sorumluları, önümüzdeki dönemde bu yeni durumla nasıl başa çıkılacağına odaklanmak zorunda kalacak.

Sonuçta, toplumsal değişim talebine ilerici yaklaşımlar ve yenilikçi yöntemlerle yanıt geliştirmek, tüm dünya ülkelerinde artık 21. yüzyılın öncelikli bir siyaset hedefidir. Öte yandan içinde yaşadığımız dijital çağı, çevreden sağlığa kadar insan hayatının daha iyiye gitmesi ve gezegenimizin sürdürülebilirliğinin sağlanması için, önemli fırsatlar içeriyor. Bu çelişkileri iyi yönetmeli, dönüşümün teknoloji kaynaklı, insan ve çevre odaklı çözümler üretmesi için çalışmalıyız. Dolayısıyla devletler, iş dünyası, sivil toplum ve üniversitelere ciddi sorumluluk düşüyor.

Sayın Cumhurbaşkanımız, güçlü müttefikimiz ABD’nin Başkanı Donald Trump ile bölgemizdeki ateşin nasıl söndürüleceği konusunda verimli olduğunu düşündüğümüz bir görüşme gerçekleştirdiniz. NATO üyesi iki müttefikin ilişkilerindeki pürüzlerin bu görüşmelerin de katkısıyla kısa sürede giderilmesini ve ilişkilerin olması gereken işbirliği düzeyine gelmesini umuyoruz. İki tarafın da diğerinin kaygılarını, önceliklerini, beklentilerini daha iyi anlayacağı ve yanlış anlamalara meydan vermeyecek bir diyalog düzeyinin mutlaka bulunabileceğini ümit ediyoruz.

Değerli Üyeler,

15 Temmuz’daki hain darbe girişiminin sonrasında gerek içeride gerekse dış ilişkilerimizde çok çarpıcı gelişmeler yaşadık. On aydır, artık bir kez daha uzatılmayacağını umduğumuz Olağanüstü Hal koşullarında yaşıyoruz. Türkiye’nin coğrafi konumu kadar, iç düzeni de dünyanın ilgi odağında bulunuyor. İç siyasetimizdeki gelişmelerimiz de bu bağlamda dünyada çok yankı buluyor.

16 Nisan günü gerçekleşen referandumda yüksek katılımla millet olarak oy kullandık. Siyasi ve idari yapılanmamızda, yeni bir yola girmiş bulunuyoruz. Bu sistem değişikliğine geçişin bir şekilde ülkemizi ve toplumumuzu ayrıştıran değil ortak amaçlar peşinde, ortak bir zeminde buluşmaya teşvik edecek tarzda gerçekleşmesini arzu ediyoruz.

Bugün için öncelikli beklentimiz, artık seçim ortamının geride bırakılmasıdır. Dış politikada özellikle AB ile iletişimdeki olumlu yaklaşımların gösterdiği üzere gösterdiği üzere, bu yöndeki adımların hızla atıldığını görmekten kuşkusuz büyük memnuniyet duyuyoruz. İçeride de referandum sonuçlarının sergilediği bölünmüşlük görüntüsünü tamamen değiştirecek tüm birleştirici adımların, hükümetin gündeminde olduğuna inanıyoruz.

İş dünyasının içindeki kişiler olarak, bizim birinci beklentimiz, Türkiye’nin yeniden bir reform dalgası yakalaması ve uzun zamandır ertelenen ve artık geciktirilmemesi gereken adımları atmaya başlamasıdır. Ekonomide; güvenilir, takip edilebilir bir programla birlikte, bu programın hayata geçirilmesini ve yatırım dünyasına da doğru mesajların verilmesini sağlayacak hukuksal zeminin tesisi öncelikli beklentimizdir. Bu yöndeki somut reform önerilerimizi, bizi Mart ayında kabul buyuran Sayın Cumhurbaşkanımızla ve hükümet üyelerimizle son derece verimli görüş alışverişi ortamlarında ve aynı zamanda 16 Nisan günü referandum sandıkları kapanır kapanmaz, açıkladığımız görüş belgemizde de paylaştık.

Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Konuklar,

Gelişmiş ülke ekonomilerinin toparlanmaya başlaması dünyaya genel bir iyimserlik havası yaydı. Ancak uzmanların çoğu, bu toparlanmanın henüz kırılgan olduğunda hemfikir. Bizim açımızdan, özellikle Avrupa piyasalarının canlanması ve bunun sürekliliğinin sağlanması büyük önem taşıyor.

Avrupa Birliği’ne üyelik süreci, milli refahımız, yerli ekonomimiz ve küresel rekabette daha güçlü bir Türkiye hedefi için, belirleyici öneme sahiptir. AB piyasası hala bizim en büyük ihracat pazarımız olma özelliğini koruyor. Dünyanın bizim için en önemli ekonomik gücü ile ilişkilerimizi, üyelik hedefinden asla feragat etmeden, daha fazla derinleştirmeye kendi refahımız ve menfaatlerimiz açısından ihtiyacımız var. Hepsinden önemlisi gençlerimizin kendilerini 21. yüzyılın dünyasında eşit şartlarda yarışacak bireyler olarak yer bulabilmeleri için, AB ile tam üyelik sürecinin devamı ve bu sayede sosyal yaşam standartları, mevzuat uyumu, ekonomi, bilim, teknoloji ve eğitim odaklı ilişkilerin geliştirilmesi çok önemlidir.

Türkiye-AB ilişkileri hiçbir zaman sorunsuz olmamıştır ancak kopmamıştır da. Her iki taraf da sorunların üstesinden gelme kabiliyetine haizdir. Her iki tarafın siyasetçilerine geçmişin tatsızlıklarını bir kenara bırakarak, ortak bir geleceği kurmak üzere büyük bir sorumluluk düştüğü inancındayız.

AB üyelik süreci, sağladığı sosyal refah, teknolojik ilerleme, finans, yatırım, ihracat, turizm ve öngörülebilir bir hukuk devleti düzeni unsurlarıyla Türkiye’nin öncelikli milli menfaatidir. Tam üyesi olduğumuz Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu BusinessEurope’un bu ay başında gerçekleşen Malta zirvesinde, TÜSİAD adına AB’deki muadil kuruluşlarımızın başkanlarına hitap etme fırsatım oldu. Bu vesile ile Avrupa özel sektörü, Türkiye’nin AB üyelik süreci çerçevesinde Gümrük Birliği’nin güncellenmesine verdiği desteğin hiç değişmeden sürdüğünü teyit etti.

AB üyelik süreci ikili ekonomik ilişkilerin ötesinde, dünyanın diğer bölgeleriyle ilişkilerimiz üzerinde de belirleyici etkiye sahiptir. Asya dinamizmine sahip bir Türkiye’nin Avrupa’nın içinde yer alması, küresel rekabette gücümüzü arttıracak olup, temel milli menfaatimizdir.

Ayrıca, yakın zamanda tartışmaya açılan “Avrupa’nın geleceği” stratejisi bağlamında AB, merkezinde federal bir çekirdek Avro bölgesinin yer aldığı geniş bir konfederal yapıda oluşan, kısaca çok çemberli bir görünüme yönelmektedir. Bu yönde şu ilerleme alanlarının öne çıktığını görüyoruz:

  • Birincisi, mevcut Gümrük Birliği rejiminin, tam üyelik süreci çerçevesini kaybetmeden ve dijital ekonomi boyutunu da dikkate alacak bir yaklaşımla, stratejik öncelik olarak güncellenmesidir.
  • İkinci alan güvenliktir: Göç ve mülteci politikaları, örgütlü suç ve terörle mücadele ve vizesiz seyahat alanlarında, Türkiye’nin Avrupa iç güvenlik işbirliğine dahil olmasıdır.
  • Üçüncü alan, enerji politikalarında uluslararası tedarik ağları, piyasa düzenlemeleri ve yenilenebilir enerji teknolojileri boyutlarında AB ile daha yakın bir işbirliğidir.
  • Kıbrıs’ta çözüme yönelik irade ve desteğin sonuca ulaşması da diğer bir öncelikli alandır ve enerji boyutu ile de ilişkilidir.

TÜSİAD olarak Avrupa olgusunu hiçbir zaman bir kulübe üye olma çabası seviyesinde görmedik. Bu hedefi Osmanlı İmparatorluğu’nun modern çağların meydan okuması karşısında yaptığı ve doğruluğuna inandığımız tercihinin uzantısı olarak görüyoruz. Bize göre, İmparatorluğun varisi Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa değerler kümesine aittir.

Değerli Üyeler,

Bir süredir hemen tüm konuşmalarımda “artık vakit kaybetmemeliyiz” ve “seçimlerden yorulduk!” sözlerini sıkça ancak tüm samimi duygularımla paylaşıyorum. Bir an önce önümüzdeki önemli işleri yapmaya, sorunları çözmek için stratejiler geliştirmeye ve Türkiye’nin 21. yüzyılın başlarındaki başarı hikâyesini tazelemeye ihtiyacımız var. Aslında kendimizi, yani toplumumuzu özellikle de gençlerimizi dinlemeye, düşünmeye ve fikirlerimizi olgunlaştırmaya gerek duyuyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımızın yıllar önce gündemimize getirdiği 2023 hedeflerine ulaşmak amacıyla, bu konulara hızla eğilmek zorundayız.

Dünyayla irtibatını dijital olarak kuran bir gençliğimiz var. Fiziksel ve dijital dünya arasında sınırların kaybolduğu bir dönemde yetişiyorlar. Ekonomiye, siyasete, toplumsal hayata katılıma ilişkin algı ve deneyimleri, temelden farklılık gösteriyor. Onların özlemlerini ne ölçüde iyi anladığımızdan emin değilim. Yarın kutlanacak Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın öznesi olan gençlerimizin önünü açmak; başarılı, nitelikli eğitim ve iş hayatları olmasını, ülkesini seven bireyler olarak yetişmelerini, sosyal sorumluluk sahibi olmalarını, kendilerini her alanda özgürce ifade edebilmelerini sağlamak için, gerekli adımları atmalıyız.

Yakın tarihimiz ispat ediyor ki; Türkiye, halkının ve özellikle gençliğinin her alanda özgürlüğünü, kadın-erkek eşitliğini, bilgiyi ve yaratıcılığı yücelten bir ülke olduğu zaman, dünyada yükseliyor, güçleniyor.

Bu doğrultuda, eğitim sistemimizin dijital çağın gerektirdiği sorgulayıcı, analitik ve eleştirel düşünmeye yönelik, yaratıcılığa odaklı, ezberden uzak bir felsefeye uygun olarak yeniden tasarlanması gerektiğini düşünüyoruz. 15 yaş öğrencilerinin becerilerini ölçen PISA ve yetişkin becerilerini ölçen PIAAC sonuçlarının yansıttığı yetersizlikler, geleceğin lider ülkesi olma arzusuna ve azmine sahip bir ülke için üzüntü verici seviyededir ve bunlar hızla aşılmalıdır.

Eğitim politikamızla kalkınma politikamızı uyumlu kılacak, kapsayıcı bir stratejiye ihtiyaç duyuyoruz. Gençlerimizin işsizlik sarmalına girmemeleri için, eğitim ile işgücü piyasası arasındaki bağın güçlendirilmesi ve vasıf uyumunun gözetilmesi bu stratejinin bir parçası. Dünyada bilim ve iletişim alanlarında, öne çıkmış olan İngilizcenin, ana dile yakın yetkinlikte öğrenilmesi de bu stratejinin içinde değerlendirilmelidir. TÜSİAD bu yönde fen, teknoloji, mühendislik ve matematik odaklı “STEM” programlarını, hatta artık sanatın da eklenmesiyle STEM+A programlarını ve de “Bu Gençlikte İş Var!” gibi etkinlikleri ile girişimciliği desteklemeyi kararlılıkla sürdürecektir.

Diğer yandan, tüm gelişmiş ülkelerde KOBİ’ler ekonominin itici gücüdür. Bunun sağlanabilmesi başta teknik beceri sahipleri olmak üzere yetişmiş ve sanayinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir işgücünün varlığına bağlıdır. Türkiye’de KOBİ’lerin temsil kuruluşu olarak başarılara imza atan ve Avrupa KOBİ’leri birliğinin de üyesi olan TÜRKONFED ile de çok verimli bir işbirliğimiz var. Bu önemli kuruluşumuzun değerli başkanını ve üyelerini de bugün aramızda görmekten mutluluk duymaktayız.

Değerli Üyeler,

İnternet ortamının, toplumların ve devletlerin eski alışkanlıklarını zorladığı çok açık. Günümüzde, terörün saldırı şekli ve yöntemlerinin değişebildiğini görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde, dünya genelinde 150 ülkede, sağlık ve iletişim başta olmak üzere, 200 binin üzerinde bilgisayarı hedef alan siber saldırıyı yaşadık. Alınan önlemler sayesinde ülkemizi pek etkilemedi.

Değerli Üyeler,

Terörle yapılan mücadeleyi sekteye uğratmadan, suçla mücadelenin internet ortamına has yöntemleri elbette bulunacak. Ancak her koşulda alınacak tedbirlerin ölçülü olması, yani önlenmeye çalışılan suçla orantılı olması gerekir. “Türkiye”, “internet” ve “yasak” kelimelerinin sürekli bir arada anılması, maalesef ülkemiz için olumlu bir intiba vermiyor.

Şimdi izin verirseniz, ekonomi konularına ve beklentilerimize değinmek istiyorum.

Dünya ekonomisinin yavaş da olsa toparlanmaya başladığını az önce belirttim. Bu büyüme bir yandan dış talebi artırarak ihracat fırsatları yaratıyor. Diğer yandan ise sermayenin gelişmiş ülkelere geri dönmesine neden olarak finansman maliyetlerimiz üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Amerikan Merkez Bankası faizleri artırmanın yanında artık yıl sonu ya da 2018 başında bilanço küçültmeye de başlayacak. Avrupa’da ise enflasyonun geri dönmesiyle önümüzdeki yıl faiz artışlarının başlaması muhtemel görünüyor. Bu politikaların Türkiye ekonomisinde hem faiz, hem de kurlarda yukarı yönlü hareketler yaratma ihtimali maalesef yüksek gözüküyor.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Böyle bir ortamda yatırım ve üretimimizi desteklemek için piyasaya güven veren ekonomik söylem ve politikalara ihtiyacımız var. Bu amaçla ekonomi yönetiminde mümkün olduğunca merkezi bir söylem ihtiyacının altını çizmek istiyoruz; özellikle makro ekonomi alanına giren ve piyasa oyuncuları açısından büyük önem arz eden konularda, tek ses ve bütünlük önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz.

Küresel ekonomi hızlanırken rakiplerimiz de boş durmuyor. Dünyada dengeler yeniden kurulurken gelişmekte olan ülkeler arasında kimler en fazla reform yaptıysa, kimler rekabet gücünü ve verimliliği artırıcı politikalar geliştirdiyse önümüzdeki dönemde büyüyen dünya ekonomisinden en fazla payı da onlar alacak. Maalesef, uluslararası rekabet endekslerinde son dört yılda 43. sıradan 55. sıraya geriledik. Artık ucuz finansmana dayalı büyüme dönemi geride kaldı. Zaman tam anlamıyla reform zamanı.

Değerli konuklar,

Hemen yola koyulduğumuz takdirde, önümüzde 18 aylık bir reform aralığı bulunmakta. Hükümetimiz tarafından bugüne kadar hazırlanan birçok eylem planı ve strateji belgesi var. Artık ihtiyacını duyduğumuz şey reformları tespit etmek değil reform atmosferini yakalamak ve sorunların kaynağına yönelik adımları atmaktır. Bu vesile ile bugüne kadar birçok platformda dile getirdiğimiz ve öncelikli olduğuna inandığımız reform alanlarını yinelemek isterim. TÜSİAD’ın tüm sayacağım konu başlıkları hakkında birikiminin ve önerilerinin bulunduğunun ve bunların her vesileyle yetkili kurum ve kişilerle paylaşıldığının da altını çizmek isterim.

Makroekonomik istikrar ve öngörülebilirlik gerek yatırım ortamının en önemli şartları gerekse bizlerin günlük operasyonlarımızda karar almamızı, iş yapışımızı kolaylaştıran çok önemli iki faktör. Bunları sağlamanın yolu ise kurallı bir ekonomiden geçiyor. Bu amaçla özel sektör olarak şu hedeflere destek olmaya hazırız:

  • Enflasyon oranının kalıcı olarak %5 veya altına indirilerek fiyat istikrarının sağlanması;
  • Kayıtdışı ekonomi ile mücadele ve vergi politikalarında sadelik, saydamlık ve etkinliğin tesisi;
  • Sermaye piyasalarının geliştirilmesi ve alternatif finansman araçları yoluyla reel sektöre kaynak yaratılması;
  • Kamu ihaleleri mevzuatının AB standartlarında rekabetçi, saydam ve verimli olacak şekilde yasalaşması ve uygulanması..
  • Aynı yönde ekonomide verimliliği ve üretkenliği artırmak amacıyla da hedeflerimiz ve önerilerimiz bellidir:
  • Sanayi stratejisinin, 21. yüzyılda ülkelerin gücünü belirleyecek olan 4.Sanayi Devrimi ve dijital teknolojik dönüşümle uyumlu somut hedeflerle güncellenmesi;
  • Enerji sektöründe serbest, sürdürülebilir ve öngörülebilir piyasa hedefli reformların hayata geçirilmesi;
  • İstihdam üzerindeki vergi ve prim yükünün OECD ülkeleri ortalamasına çekilmesi, güvenceli esnek çalışma biçimlerinin geliştirilmesi;
  • Kobilerin verimlilik ve finansmana erişimde dijital çağın gereklerine uygun açılımlarına destek verilmesi;
  • Toplumsal cinsiyet eşitliğinin eğitim, çalışma ortamı ve yönetime katılım başta olmak üzere hayatın her alanında sağlanmasına yönelik kararlı adımlar atılması.

Bu reformların başarısı için toplumsal desteği pekiştirecek ve Türkiye’nin uluslararası saygınlığını, çekim gücünü ve marka değerini yükseltecek bir iletişim stratejisine de ihtiyacımız mutlaka var.

Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Konuklar,

Başka ülkelerden daha yoğun olarak terörizm tehdidiyle yaşamak zorunda kaldığımızın idrakindeyiz. Terörle mücadeleyi de sonuna kadar destekliyoruz. Geçmişte de bu konuda daima devletimizin yanında olduk.

Güneydoğu Anadolu bölgemizde toplumsal barışı sağlayacak adımların atılması, bireysel hakların korunması, can güvenliğinin sağlanması ve elbette refah politikalarının geliştirilmesi öncelik haline gelmelidir. Şiddetten arındırılmış ve birliğimizin korunduğu bir çözüm noktasının elbette bulunacağına inanıyoruz…

Bu sonuca bölge halkımızın samimi tutumları ve inançları ile yaklaşmıştık, şimdi yine terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürürken, yeni yaklaşımları ve günümüz şartlarına uygun yeni atılımları düşünmek gerekir.

Daha önceki girişimler bölgedeki yurttaşlarımızın ve aslında tüm halkımızın çözüme ne denli istekli olduğunu gösterdi. Bunun için siyaset kanalının önünün açılması ve siyasetin, diyalog ve çözümün mimarı olmasını sağlayacak koşulların oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda her zaman olduğu gibi üzerimize düşen sorumluluğu almaya hazırız.

Değerli Üyeler,

19 Mayıs’ta, işgal altındaki bir yurtta, umutsuz gibi gözüken koşullarda, mücadeleyi başlatan ve kazanan Cumhuriyetimizin kurucu kuşağı; 21. yüzyılın bu çetin rekabet koşullarında bizim için ilham ve cesaret kaynağı olmalı. Milli kalkınmamız, öncelikle kendi kaynaklarımıza ve değerlerimize dayalı bir anlayışla daha özgür, daha emin ve özgüvenli bir toplum olmayı gerektiriyor.

Ancak bugünün dünyasında yalnızca yerel olanın imkanlarıyla küresel alanda yer edinmek de mümkün değil. Türkiye’nin bugüne kadarki avantajı ait olduğu coğrafyaların, kültürlerin, nüfusunun çoğulculuğunun getirdiği zenginliği harmanlaması olmuştu. Bugün de aynı yolda yürümeyi sürdürmeliyiz.

Milli ve yerli bir yaklaşımın temelinde; ekonomisi, toplumsal ilerlemesi ve doğasıyla sürdürülebilir bir süreçte dijital devrimi yakalayan, küresel rekabette güçlü bir demokrasi vardır. Bu yönde, her alanda ve her anlamda özgür bir gençliğe, özgür bir topluma ve güçlü bir hukuk devletine sahip olması, Türkiye’nin dünyada en önemli güç kaynağıdır.

Biz TÜSİAD olarak bu hedeflere ulaşmak için; gençliğimiz için; Cumhuriyetimiz için; bu yönde ilerleyen demokratik ve müreffeh bir Türkiye için varız ve tüm azmimizle çalışıyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanımıza katılımı ile bizleri onurlandırdığı için içten teşekkürlerimizi sunuyor ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 






Longplay Dijital Ajans Hizmetleri